Çerezler daha iyi kullanıcı deneyimi sunmamıza yardımcı olur. Web sitemizi kullanarak çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş sayılırsınız.
15 Mart 2020 0 yorumlar

Yenilenmek için bir fırsat: RAMAZAN...

Bir yönüyle tarih kaynağı olan Kur’an¸ İslâm öncesi dönemlerle ilgili özet bilgiler vererek tarih yazımına önemli katkı sağlar. Kur’an’ın bu bağlamda verdiği bilgilerden birisi de oruç ibadetinin sadece Müslümanların sorumlu olduğu bir ibadet olmadığıdır: “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.”(1) 
Ayetten anlaşıldığı üzere oruç ibadeti önceki ümmetlere de farz kılınmıştır. Hangi ayda kaç gün farz olduğu hususunda elimizde güvenilir bilgiler bulunmamaktadır. Bununla birlikte¸ Yahudilik ve Hıristiyanlıktaki mevcut oruç geleneğinin ilahî izler taşıdığı açıktır. Ayrıca kaynaklarımız cahiliye döneminde tutulan oruçlar olduğunu bizlere aktarmaktadır. Buradan da anlaşılmaktadır ki¸ oruç ibadeti İslâm’la birlikte insanların sorumlu tutulduğu bir ibadet değildir ve çok eskilere uzanmaktadır.

İslâm daveti sürecinde orucun ne zaman başladığı hususuna gelince¸ Allah Rasûlü hicretten sonra her aydan üç gün¸ bunun yanında hicretten önce de tuttuğu Aşure gününde oruç tutulmasını ashabına tavsiye etmişlerdi. Hicretten bir buçuk yıl sonra¸ Şaban ayının 10. günü ramazan orucunun farz olduğu kendilerine vahyedilmiştir.

Oruç farz kılınırken önceki ümmetlere de farz kılındığının bizlere anlatılmasının hikmetleri ne olabilir ki diye bir soru zihinlere takılacaktır. Kanımızca¸ buradaki hikmetlerden birisi şudur: Oruç ibadeti insanın nefsine ve bedenine ağır gelebilecek bir yapı arz ettiği için¸ Allah müminleri oruca teşvik etmek ve rahatlatmak amacıyla bu ibadetin sadece Müslümanlara değil önceki ümmetlere de farz kılındığını belirtmiştir. Böylece orucun öteden beri devam eden bir ibadet olduğunu göstermiştir.

Esasında orucun İslâm öncesi dinlerde de farz kılınmış olması Allah’ın bu ibadete verdiği önemi ortaya koymaktadır. Demek ki¸ oruç bütün zamanların ibadetidir; dinin yaşanması¸ kulun rûhen yücelmesi¸ ahlâkının güzelleşmesi¸ yaşantısına ve olgunluğuna büyük katkı sağlaması noktasında çok büyük bir işlev görmektedir. Bu nedenle¸ oruç ibadetinin Allah katında pek özel bir yeri olduğunu söylemek ve oruca bu gözle bakmak gerektiğini ifade etmek yanlış olmasa gerektir. Talha bin Ubeydullah anlatıyor: 

Hz. Peygamber’e saçı başı dağınık bir bedevî geldi ve “Yâ Rasûlallah! Allah benim üzerime namaz olarak neyi farz kıldı. Bana söyleyebilir misiniz?” diye sordu. Hz. Peygamber de “Beş vakit namazı farz kıldı. Ancak sen dilersen kendiliğinden başka da kılabilirsin” buyurdu. Bedevî bu sefer “Peki Allah bana oruç olarak neyi farz kıldı?” diye sordu. Allah Rasûlü “Ramazan ayını farz kıldı. Ancak sen dilersen kendiliğinden başka oruç da tutabilirsin” buyurdu. Bu sefer “Allah’ın bana zekât olarak neyi farz kıldığını söyler misiniz?” diye sordu. Hz. Peygamber de (zekâtla birlikte) İslâmın diğer hükümlerini ona belirtti. Bedevî bunları öğrendikten sonra şöyle dedi: “Sana hak din İslâmı ikram eden Allah’a ant olsun ki¸ ben gönüllü olarak (ilave) hiçbir şey yapmam. Ancak Allah’ın bana farz kıldıklarında da noksanlık göstermem.” Bu söz üzerine Rasûlullah “Eğer doğru söylüyorsa cennete girdi” buyurdu.(2)

Bu hadiste anlatılanlar dinin olmazsa olmazlarının neler olduğunu anlamamıza yardımcı olmaktadır. Dolayısıyla oruç Allah ve O’nun Son Elçi’sinin çok önem verdiği hususlardandır. İnsan bunları hakkıyla yerine getirdiğinde yaratıcımız katında mutluluğa erişenlerden olacaktır. Hele de bunları bir de nevâfil ile süsleyecek olursa ondan bahtiyarı yoktur.Hz. Peygamber’in şu hadisleri de orucun önemini¸ Allah katında ne kadar değerli olduğunu ortaya koymaktadır:

“Oruç sabrın yarısıdır. Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur.”(3)

“Allah¸ Âdemoğlunun işlediği her hayırlı iş¸ kendisi içindir¸ fakat oruç böyle değildir. Oruç sırf benim içindir¸ onun mükâfatını ben veririm’ buyurmuştur. Oruç bir kalkandır. Herhangi biriniz oruç tuttuğu zaman artık o kimse kötü söz ve fiil içine girmesin¸ düşmanlık –veya bağırma- da yapmasın. Eğer bir kimse ona hakaret eder veya onunla kavga etmek isterse¸ derhal ‘Ben oruçlu bir kimseyim’ desin. Muhammed’in canı kudretinde bulunan Allah’a yemin olsun ki¸ oruçlu ağzın (açlık) kokusu¸ Allah katında misk kokusundan daha hoş ve daha temizdir…”(4)

“Kıyamet günü oruç ve Kur’an kula şefaat edeceklerdir. Oruç ‘Ey Rabbim! Ben onu gündüzleri yemekten ve nefsânî arzulardan alıkoydum. Beni ona şefaatçi kıl’ diyecek. Kur’an da ‘Onu geceleri uykusuz bıraktım. Benim ona şefaatçi olmama müsaade et’ diyecek. Böylece her ikisi ona şefaatçi olacaklar.”(5)

“Cennette Reyyân adlı bir kapı vardır. Kıyamet günü bu kapıdan sadece oruç tutanlar girecek. O gün ‘Oruç tutanlar nerede?’ diye seslenilecek. Oruç tutanlar kalkıp bu kapıdan girecekler. Başkaları giremeyecek. Onlar girdikten sonra kapı kapatılacak¸ artık kimse oradan giremeyecek.”(6)

Orucun farziyetini belirten ayetin sonunda yer alan “umulur ki korunursunuz” ifadesine de dikkat etmemiz gerekir. Bu ifade bizlere orucun hikmetlerinden birisinin haramlardan korunmak olduğunu göstermektedir. Demek ki oruç¸ insanın haramlardan korunmasına ve sakınmasına aracılık etmekte¸ kulun kaçınmadaki azim ve iradesini güçlendirmektedir. Bilindiği üzere oruç¸ insanın şehevî duygularını Ramazan sürecinde oldukça dizginlemekte¸ harama bakma meylini kırmakta¸ bunun yanında dünyevî haz ve lezzetlere karşı nefsini dizginleme isteğini güçlendirmektedir. Hz. Peygamber’in gençlerin Ramazan dışında oruç tutmasını tavsiye etmesi bu nedenle önemlidir. Allah Rasûlü bu hususta şöyle buyurmuşlardır:
“Gençler! Evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlenmek¸ gözü haramdan sakındırmada¸ cinsel organları korumada çok etkilidir. Bununla birlikte¸ evlenmeye gücü yetmeyen de oruç tutmaya çalışsın. Zira oruç kişiyi şehevî duygulardan korur.”(7)

Bu yüzden¸ bireylerin özellikle de gençlerin cinsel arzularının peşine takılmasını engelleyecek en güzel yol¸ gündüzleri oruç tutmaları¸ geceleri de nafile namazlarla gecelerini bezemeleridir. Bu yapıldığı takdirde kendilerini rabbinden uzaklaştıracak ve haramlara sürükleyecek yanlışlardan sakınmaları kolaylaşır. Zira fikri ve zikri Rabbi olanın gönlünde haramlara fazla yer kalmaz. Bu da Ramazan orucunun önemini ortaya koymaktadır. Bunu biraz daha açacak olursak:

Beş kez kıldığımız namaz¸ günün farklı dilimlerine dağılmış olması hasebiyle bizlerin kendimize gelmemizi¸ Rabbimizi unutmamamızı ve haramlardan kaçınmamızı sağlar. Zira dört-beş saat arayla Rabbin huzuruna duracak olan bir insanın aralarda haramlar işleyerek¸ Allah’ın yasakladığı işlerin peşinden koşarak yanlışlara düşmesi¸ ardından da yaratanının huzuruna durarak ona yalvarması bir çelişkidir. Bu nedenle namazlara önem veren insanın¸ vakit aralarında kendisine dikkat etmesi¸ bir müddet sonra huzuruna duracağı sahibine mahcup bir yüzle varmaması beklenir. Buna ilaveten¸ huzuruna durduğu vakitte de kendisini Allah’a yönlendirmesi icap eder. Namazı kılarken mümkün olduğunca dünyevî hesaplardan soyutlanmalı¸ Rabbiyle baş başa kalmalıdır. Okuduğu ayetler ile tesbihatın anlamını düşünmeli¸ kimin huzurunda olduğunun idraki ve hazzı içerisinde¸ hakkıyla ifa etmeye çalışmalıdır. İşte namazın çok etkili böyle bir yönü ve işlevi vardır. Tabii bu¸ namazı neden kıldığını bilen¸ bu ibadetin onun miracı olduğunu¸ Allah katında kendisini yükselttiğini bilen kimse için geçerli olan bir durumdur.

Bahsettiğimiz bu iki zaviye açısından¸ yani namaz dışında insanın kendisine çekidüzen vermesi keza namazda tüm benliğiyle Allah’a yönelmesi nokta-i nazarından oruç namaza çok benzer. Şöyle ki:
Namaz dışında kendini kontrol ettiği gibi oruç vakti dışında da nefsini kontrol edecektir. Huzurunda olacağı Rabbine karşı mahcup olmamak için iftarını yaptıktan sonra kendisine çeki düzen vermeye devam edecektir. Konuşmasına¸ insanlarla ilişkilerine¸ ailesiyle hukukuna ve diğer görevlerine daha fazla titizlenecektir. 
Bunun yanında oruç¸ kapsadığı zaman itibarıyla namaza göre daha uzun süre alır. Bu da demektir ki¸ sabahtan akşama mümin bu ibadetin içindedir¸ onu ifa etmektedir. Dolayısıyla sorumluluğunun zirveye çıktığı vakit orucu tuttuğu anlardır. Namazda kendisini nasıl Rabbine yöneltip ibadete yoğunlaşıyorsa oruçta da aynı şeyi yapmaya çalışması gerekir. Oruç tutarken bir taraftan da gündelik işiyle meşgul olması buna mani değildir. Bu nedenle kendisine ve çevresindekilerle olan ilişkilerine çok daha fazla dikkat etmesi gerekmektedir. Zira sabahtan akşama kadar bir ibadetin içindedir. Namaz kılarken nelere dikkat ediyorsa oruç tutarken de aynı hususlara dikkat etmek durumundadır.

Ayrıca oruç öyle bir ibadettir ki¸ namaz da onun içindedir. Haccın namazı içinde barındırması gibi oruç da namazı içinde barındırmaktadır. Yani bir başka ibadeti kucaklayan bir ibadettir bu. Bu yüzden önemi çok daha fazla olmaktadır. İki ibadeti birden aynı anda ifa eden bir insanın nasıl olması gerektiği ise cevabı zihnimizde hazır olan bir sualdir. Bu titizliği yerine getirmeyen kişiye gelince¸ çektiği açlıkla kalmasından ve fazla ecir alamamasından endişe edilir. Nitekim Allah’ın Son Elçisi şöyle buyurmaktadır:
“Kim yalanı ve onunla iş yapmayı bırakmazsa¸ (bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.”(8)

“Nice oruç tutanlar vardır ki¸ orucundan susuzluk çekme ve açlıktan başka kazancı yoktur. Nice gece kalkıp nafile ibadet yapanlar vardır ki¸ bu kalkmasından ötürü uykusuzluktan başka kazancı yoktur.”(9)

“Oruç esasında yemekten içmekten kesilmek değildir. Oruç¸ boş konuşmalardan ve çirkin sözlerden oruç tutmaktır. Bu nedenle bir kişi sana hakaret eder veya cahilane bir davranış sergilerse ‘Ben oruçluyum’ de.”(10)

Yazımızı orucu bizlere öğreten büyük önderin her biri ayrı bir güzellik arz eden güzel sözlerinden üç müjde ile bitirelim:

“Ramazan orucunu¸ içten inanarak ve mükâfatını yalnızca Allah’tan bekleyerek tutan kimsenin geçmiş günahları affedilir.”(11)

“Ramazanın son gecesinde (oruç tutan müminler) affedilir… Zira kişiye ücreti işini bitirdiği zaman ödenir.”(12)

“Oruçlunun iftar vaktinde kabul edilecek bir duası mutlaka vardır.”(13)

Dipnot

1 Bakara 183
2 Buhârî¸ Savm¸ 1
3 Tirmizî¸ Deavât¸ 87; Kenzu’l-Ummâl¸ VIII/444
4 Buhârî¸ Savm¸ 9
5 Musned¸ II/174
6 Buhârî¸ Savm¸ 4
7 Buhârî¸ Nikah¸ 2¸ 3
8 Buhârî¸ Savm¸ 8
9 Munzirî¸ Terğîb¸ II/144
10 Hâkim¸ Mustedrek¸ I/430
11 Buhârî¸ İman¸ 28
12 Musned¸ II/292
13 Kenzu’l-Ummâl¸ VIII/448
Not: Geniş bilgi için bakınız: Ali Çelik¸ “Peygamberimiz’in Ramazan Günlüğü”
Beyan Yayınları