CENNET
Sıratta Mü’min
Eğer af ve bağıs sahibi kimselerden isen, Allah’ın af
ve bağıs ile sana lütfedeceğini düsün! Sıratın üzerinden
geçersin. Yanında nurun, sağında ve önünde kosuyor.
Amel defterin sağ elinde. Yüzün pırıl pırıl. Allah’ın huzurundan
yüzünün akıyla hesabını vermis olarak ayrılmıs
ve senden razı olduğuna kesin kanaat getirmissin.
Abidler grubu ve müttakiler zümresiyle birlikte Sıratın
üzerindesin. Melekler: “Ya Rabbi sen koru, Ya Rabbi Sen
koru!” diye sesleniyorlar. Bununla birlikte korku ne senin
ne de diğer mü’minlerin kalbinden bir an olsun ayrılmaz.
Sen çağırırsın, onlar çağırır: “Ey Rabbimiz!
Nurumuzu bizim için tamamla, bizi bağısla; çünkü Sen
her seye kadirsin” (Tahrim Sûresi: 8) Münafıkları, nurları
sönmüs, kalblerini korku kaplamıs ve nurlarının tamamlanmasını
ve bağıslanmalarını istedikleri anı bir
düsün!
Sırattan Geçis Hızı, Günah Yükünün Hafifliği Ölçüsünde
Düsün bir kere! Sen korkuyla birlikte hızla geçiyorsun.
Sırattan geçis hızının, günahlarının ağırlık veya hafifliğine
göre olduğunu göz önüne getir. Köprünün sonuna
varmıssın. Gönlünde ümit ağır basmıs, vücudunu nur
bürümüstür. Henüz Sıratın üzerindeyken Cennetin nimetlerini
gözlerinle görüyorsun. Kalbin, Cennete, Allah’ın komsuluğuna
ereceğine artık kesin olarak inanmıstır.
Allah’ın rızasına özlem duyuyorsun, nihayet Sıratın
sonuna gelmissin. Bir ayağını, Cennetin kapısıyla Sıratın
ucu arasındaki bölgeye atıyorsun. Attığın ayağın
yere basıyor. Henüz diğer ayağın Sıratın üzerinde bulunuyor.
Korku ve ümit birlikte kalbini kaplamıs ve sana
galip gelmislerken diğer ayağını da atıyorsun. Artık Sıratı
bütünüyle geçmissin. Söz konusu bölgede iki ayağın da
iyice yere basmıs. Bütün vücudunla köprüden ayrılmıs
ve onu geride bırakmıssın. Cehennem, üzerinden geçenlerin
altında çalkalanıp duruyor.
Sen Sıratın üzerindeki insanlara ve altındaki Cehenneme
bakıyorsun. Cehennem öfke ve hiddetle kükreyip
homurdanarak Sırattan ayağı kayanın üzerine atılmakta,
kafa ve vücutlarını bürümektedir. Allah’ın seni kurtardığı
tehlikenin büyüklüğüne dönüp baktığında kalbin sevinçten
uçmaktadır. Allah’a hamdedersin. Sükür duyguların
bir kat daha artar. Acizliğine rağmen Cehennemden
seni kurtarmıstır. Cehennemi ve köprüsünü arkanda
bırakmıs, Rabbinin komsuluğuna, Cennete doğru gidiyorsun.
Sonra güven içerisinde Cennetin kapısına adımını
atıyorsun. Kalbin sevinç ve nese ile dolmustur. Sevinç
ve sürurla yürümeye devam ediyorsun.
Cennetin Kapısına Varış
Tam Cennetin kapısına varınca, kapı bütün güzelliğiyle
boy gösterir. Güzellik ve nuruna, Cennet ve surlarının
hüsn-ü cemaline bakıyorsun. Sen ve öteki Allah dostları
Cennetin kapısına vardığınızda kalbin sevinçten
uçar. Neseli ve sürurlu gönlün Cennete girmeye can atmaktadır.
O nurlu kafile arasına katılmıs kendini bir
düsün! Onlar, kerem ve hosnutluğuna mazhar olmus
bahtiyarlardır. Çehreleri Allah’ın rızasıyla pırıl pırıldır.
Sevinçli, neseli ve sürurludurlar. Cennetin kapısına, mezarının
tozu toprağı, mahserin harareti ve basından geçenlerin
yorgunluğuyla varmıssın. Allah’ın, dostları için
hazırladığı pınara ve güzel suyuna bakarsın. Soğukluğuna
ve güzelliğine sevinerek içine dalarsın. Çok hos ve
soğuk olarak buluyorsun. Mahserin bıraktığı üzüntüyü
bir anda giderir. Seni her türlü toz ve kirden tertemiz
eder. Dokunur dokunmaz hissettiğin güzel suyundan
dolayı son derece sevinçlisin. Sıratın hararetinden ve
kavurucu sıcağından yeni kurtulmussun.
Cennetin kapısına, atesin, bedeninin bir kısmını kızgın
hararetiyle yiyip bitirdiği bazı kimseler de ulasırlar.
Sen de öyle biri olabilirsin. Mahserin hararetinden, mahlukatın
nefeslerinin hararetinden, Sıratın kavurucu mesakkatinden
kurtulusu ne zannedersin?
Bütün bunlardan geçerek Cennetin kapısına kadar
varmıssın. Sıratın hararetinden ve kıyametin yakıcı sıcağından
sonra vücudun o suyun serinliğine daldığı zaman
kalbindeki sevinci bir tahayyül et!
Sen Cennete girmek ve orada ebedî kalmak için temizlenmek
üzere yıkandığını bildiğinden dolayı son derece
sevinçlisin. Sen ha bire o suda yıkanırsın. Yakındıkça
rengin güzellik üstüne güzellik kazanır, vücudunun
parlaklık, güzellik ve ferahlığı artar. Sonra o sudan en
güzel sûrette ve nurun tamamlanmıs olarak çıkarsın. O
sudan çıkıp mükemmel güzelliğine, yüzünün cemal ve
parlaklığına baktığın andaki gönlünün sevincini düsün!
Çünkü, sen ancak Rabbinin katına, Cennete girmek için
temizlendiğinin kesin farkındasın.
Kötülüklerden Arındıran Pınar
Sonra baska bir pınara yönelip gider ve kaplarından
birini eline alırsın. Bakısını bir kabın güzelliğine bir de
içeceğin güzelliğine çevirdiğini bir göz önüne getir! Sen
bu içeceği ancak, kalbini her türlü kin ve düsmanlıktan
temizlemesi ve vücudunun sonsuza dek rahat etmesi için
içtiğini bilmektesin. Nihayet kadehi dudağına koyup da
içtiğinde tadını hiç bilmediğin ve içmesine alıskın olmadığın
bir içecek olduğunu görürsün. Ağzından midene
doğru süzülür süzülmez, hissettiğin lezzetinden dolayı
kalbin sevincinden uçar gibi olur.
Sonra için her türlü hastalık ve kötülükten tertemiz
olur. Daha önce içinde bulunup da, seni gam, kaygı, hırs,
sıkıntı, öfke ve düsmanlığa doğru çeken her türlü tabiatlardan
göğsünün temizlenis lezzetini hissedersin. O anda
içinin temizlenis serinliği ne güzel ve bunun gönlüne
sağladığı rahatlık ne hostur! Nihayet kalb ve beden temizliğin
tamamlanıp Allah dostlarının da seninle birlikte
bu temizliği tamamlanınca -ki Allah seni de onları da
görüp bilmektedir- cömert ve merhametli olan Mevlân,
Cennetin meleklerden olan bekçilerine emreder. Onlar
sürekli olarak Kendisine itaat etmekte, O’ndan korkmakta,
azabından dolayı ürperip titremekte, O’na ta’zim ve
tesbih ederek heybet duymakta ve gazabından sakınmaktadırlar.
Allah sözü edilen bekçilere, dostları için
Cennetin kapılarını açmalarını emreder.
Açılan Cennet Kapıları
Onlar Cennetin avlu ve bahçesinden kapısına doğru
hızla kosarlar. Cennetin kapısına gelirler, kapıları açmak
için ellerini uzatırlar. Girmeye artık kesin olarak kanaat
getirdiğinden gönlün sevinç ve sürurla dolar. Cennet
kapılarının gıcırtısını isitirsin de içini nese kaplar, kalbine
sevinç hakim olur. Âlemlerin Rabbi’nin Cennetinin
kapısı kendilerine açılanların sevinci ne muazzam sevinçtir!
Cennete Giriş
Cennetin kapıları açılınca, güzel kokularının meltemi
ve akar sularının hos sesi dalga dalga yayılır. Yüzünü
ve bütün bedenini âdeta oksar durur. Cennetin hos rayihaları,
keskin misk kokusu, kırmızı zaferanı, sarı kâfuru
ve gri anberi, meyvelerinin nefis kokuları, güzelim ağaçları,
oksayıcı meltemleri her tarafta dolup tasar. Bu güzel
kokular ve esintiler, koku alma duyunda birbirine karısır,
nihâyet beynine ulasır, hosluğu kalbini doldurur,
oradan da bütün organlarından tasar. Gözünle Cennet
kösklerinin güzelliğine, yesil zümrütten, kırmızı yakuttan,
beyaz inciden büyük taslarla örülmüs binalarına
bakarsın. Nuru, parlaklık ve güzelliği her tarafı kaplamıstır.
Allah onları berraklık ve parlaklıkta mükemmel
yaratmıstır.
Bu ve Cenneteki diğer seylerin nuru birbirine karısmıstır.
Oraya girdiğinde, çok büyük nimetlere ereceğini
ve Rabbinin cemalini seyredeceğini bildiğinden, gönlün
sevinçle dolarak Allah’ın perdelerine bakarsın. Cennet
havalarının ve rüzgarlarının hos kokusu, manzarasının
parlaklığı, meltemlerinin tatlı rayihası ve oksayıcı
serinlği bir araya gelmistir. Bu, yüzüne ilk deyip oksayacak
olan güzel esintilerdir.
Nurlu Kafile
Düsün bir kere! Cennete girmekle mesrursun. Kapısının,
senin ve seninle birlikte diğer Allah dostları için
açıldığını biliyorsun. Sevincin, baktığında gördüğün
gözalıcı güzelliği, ondan yayılıp gönlüne kadar ulasan
hos kokusu, yüz ve bedenini oksayan nefis havası ve serin
melteminden ileri gelmektedir. Düsün bir kere! Allah
sana bütün bu seyleri ihsan etmis. Bu manzara karsısında
sevincinden ölsen bile sana çok görülmez. Nihayet
melekler Cennetin kapısını açınca, senin ve seninle beraber
diğer Allah dostlarının yüzüne gülümseyerek sizi
karsılarlar. Sonra Allah’ın izzetine yemin ederek yaratıldıkları
günden beri ancak bu anda ve sizin için güldüklerini
söylerler.
Sonra size “Selâmün aleyküm!” diye seslenirler. Mükemmel
sûretleri ve parlak nurları yanında bir de güzel
nağmelerini, hos sözlerini, tatlı selâmlarını bir tasavvur
et! Sonra selâmlarına su sözleri de eklerler: “Tertemiz
geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya!” (Zümer
Sûresi: 73) Cennetlikleri, her türlü kir, pas, kin ve sinsilik
gibi maddî ve manevî pislikten temiz olmak ve dinî ve
dünyevî bütün kötülüklerden uzak bulunmakla överler.
Sonra Allah adına, O’nun saadet yurdu olan Cennete
girmelerine izin verirler. Sonra orada sonsuza dek kalacaklarını
bildirerek: “Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak
üzere girin buraya!” (Zümer Sûresi: 73) derler.
Sen ve seninle birlikte Allah’ın sevgili kulları bunu
isitince içeri girmek için kapıya kosarsınız. Kapılar girenlere
dar gelir. Tıpkı Utbe bin Gazvan’ın Hz. Peygamber
(s.a.v.)’den naklen belirttiği gibi: “Cennetin kapısından
sıkısarak girmeleri benim için sefaatimden daha önemlidir.”
Cennetin kapısı izdihamdan dolayı sıkısır. Kırk senelik
yürüyüs genisliğinde olan kapının, Rahman’ın
dostlarının kalabalığına dar gelmesini ne sanıyorsun?
Yakut ve inciden yapılmıs saraylarının güzelliğini görerek
kosan bu kalabalık ne değerli bir kalabalıktır!
Düsün bir kere! Mahserin o kalabalığı içerisinde Allah
seni affetmis. Cennetin kapısına doğru kosanlarla
birlikte kosuyorsun. Temizlenmis vücutlarla parlamıs ve
dolunay gibi aydınlanmıs yüzlerle sevinenlerle birlikte
seviniyorsun. Vücutlarından günesin ısınları gibi nurlar
saçılmaktadır! Sen Cennetin kapısını geçip toprağına
ayak bastığında bakarsın ki, o keskin bir misk ve üzerinde
olgun bir zaferan yesermistir. Misk, gümüs gibi parlak
bir zeminin üzerine serpilmistir. Etrafında da zaferan
bitmistir.
Ölümsüzlük Yurduna İlk Adım
İste bu, azap ve ölümden emin olarak ölümsüzlük
toprağına attığın ilk adımdır. Sen misk toprağı ve
zaferan bahçesi içerisinde adım adım ilerliyorsun. İki
gözün, ağaçlarının güzelliğinden ve manzarasının göz
alıcılığından doğan inci gibi parlak güzelliğine takılıp
kalmıstır. Sen iste böyle zaferan bahçelerinde ve misk
yığınları içindeki Cennet topraklarında gezerken birden
Cennetteki zevcelerin, çocukların, hizmetçi ve usakların
arasında -Ali bin Ebî Talib’ (r.a.)’ın belirttiği gibi- “Falanca
geldi!” diye seslenilir. Hepsi de seni karsılamaya
gelirler. Tıpkı dünyada kayıp kisisinin geldiği kendisine
müjdelenen bir kimsenin sevindiği gibi senin gelisinden
dolayı sevinirler.
Sen saraylarına bakarken, birden onların tatlı seslerini
ve hos karsılayıslarını duyarsın. Bundan dolayı sevincinden
uçar gibi olursun. Onların senin hakkındaki
tezahürat seslerini duyduğunda hissettiğin sevinçle kendinden
geçerken, usaklar sana doğru hızla kosarlar.
Cennet çocukları yolunda saf bağlarlar. Usaklar sana
doğru gelirlerken, sabırsızlıktan zevcelerini bir telastır
almıstır. Her birisi senin gelisini görüp, dönerek kendisine
haber vermek ve bu sevinçli müjdeyi kendisine ulastırmak
için birer hizmetçisini gönderir. Seni karsılamadan
önce hizmetçiler seni görürler. Sonra her esinin
hizmetçisi kosarak yanına döner. Senin gelisini kendisine
müjdelediğinde her birisi hizmetçisine: “Sen gerçekten
onu gördün mü?” diye siddetli sevincinden inanamayacak.
Sonra her birisi baska bir hizmetçi gönderir.
Senin geldiğine iliskin pespese müjdeler kendilerine
gelince, sevinçten yerlerinde duramazlar. Eğer Allah çadırlarından
dısarı çıkmamayı kendilerine zorunlu kılmasaydı
seni karsılamak üzere bizzat çıkacaklardı. Nitekim
Mevlân söyle buyuruyor: “Otağlar içinde sahiplerine
tahsis edilmis huriler vardır” (Rahman Sûresi: 72) Ellerini
kapılarının kenarına dayayıp baslarını dısarı çıkarırlar ve
çehrenin ne zaman kendilerine görüneceğini, uzun hasretlerinin
ve siddetli özlemlerinin ne zaman dineceğini,
gözlerinin nuru, rahatlarını kaynağı, Rablerinin dostu ve
Mevlâlarının sevgilisini görecekleri anı dört gözle beklerler.
Sen saraylarının parlak güzelliğine bakarak misk tepeleri
ve zaferan bahçeleri arasında gezinirken, usakların
olanca nur ve güzellikleriyle seni karsılarlar. Huzuruna
gelen ilk usağını öylesine büyük görürsün ki, Rabbinin
meleklerinden biri sanırsın. O sana söyle der: “Ey Allah’ın
dostu! Ben sadece senin bir hizmetçinim. Senin
emrine verildim. Benden baska yetmis bin usağın daha
vardır.” Sonra parlaklık ve nurlarıyla hizmetçiler birbirini
takip eder. Her biri seni saygıyla selâmlar.
Cennet Saraylarına Varış
Sen Cennette iken gönlünün sevincini bir düsün!
Usakların, huzurunda ayakta beklemekte, sana saygı
göstermektedirler. Arkasından sedeflerindeki incileri
andıran hizmetçilerin seni karsılayıp selâmlıyorlar. Sonra
gelip huzurunda divan duruyorlar. Daha sonra usak
ve hizmetçiler kafilesi arasında ihtisamla yürüyorsun.
Sana, saraylarına, Mevlân ve Sultan’ının senin için hazırladığı
nimetlerin yanına kadar refakat ediyorlar. Sarayının
kapısına geldiğinde, perdedarlar kapıyı açıyorlar,
perdeleri kaldırıyorlar. Hepsi de sana saygı ve tazim göstererek
ayakta bekliyorlar. Saraylarının kapıları açılıp
salonlarının parlak güzelliğinden, süslü ağaçlarından,
nefis bostanlarından, parlak avlularından, aydınlık odalarından
perde kaldırıldığı zaman göreceklerini bir tahayyül et!
Sen bütün bunlara bakarken, birden bire hizmetçilerin
zevcelerine yüksek sesle müjdeyi iletiyorlar: “Bu falan
oğlu falandır. Sarayının kapısından içeri girmistir!”
Onlar senin gelis ve saraya giris müjdeni duyar duymaz,
perdeler arkasındaki karyolalarına serili yataklarından
asağı atlarlar. Çadırlar ve kubbelerinin altında gözlerin
onlara bakmaktadır. Seni görmeye karsı duydukları sevinç
ve özlemin kendilerini nasıl da hafiflestirdiğini ve
yataklarından inislerini görmektesin. O nazlı, niyazlı,
hüsün ve cemalli güzellerin çalımla ileri doğru atılıslarını
bir tasavvur et!
Güzel çehreleri ile, hülle ve ziynetleri içerisinde, vücutları
nazla beslenip büyütüldüklerini gösterir biçimde
her birisinin hızla ileri atıldığını bir düsün! Mükemmel
kametiyle divanından kubbesinin salonuna ve çadırının
ortasına inisini bir göz önüne getir! Çadır ve kubbelerinin
kapısına ulasıncaya kadar hızla ilerlerler. Sonra sen
gelinceye kadar içinde bekletildikleri çadır ve otağlarının
kapısının yanlarına ellerini dayarlar. Böylece ayakta durup
bas ve çehrelerini dısarıya uzatırlar. Senin gelisinden
dolayı sevinç ve neseyle dolu bir kalb ve büyük bir merakla
sana bakarlar.
Ceylan Gözlü Güzeller
Gönlünün sevinci ve kalbinin nesesiyle durumunu
bir düsün! Gözlerin onlara ilismis, güzel yüzlerine ve
nazlı gözlerine bakısın takılmıs. Onlarla yüz yüze gelince
gözlerin sasar, gönlün sevinçle tasar, gözlerinin gördüğü,
gönlünün hissettiği saadet duygusunun doldurduğu kalbinin
heyecanından saskın ve kendinden geçmis gibi
kalakalırsın. Sen onlara doğru hasmetle yürürken, birden
bire otağlarının kapısına kadar gelirsin. Onlar da
hızlıca ve telasla sana doğru gelirler. Ask ve muhabbet
onları hafiflestirmistir. Vücutlarının nazla beslenmesinden
ve cisimlerinin ahenk ve mükemmelliğinden salınarak
yürürler. Sonra onlardan her biri sana söyle seslenir:
“Sevgilim, bize geç gelmene sebep olan nedir?” Sen söyle
cevap verirsin: “Allah su su günahımdan dolayı beni o
kadar çok bekletti ki, ben size kavusamayacağımı sandım.”
Sündüs ve ipek giysiler içerisinde, sana olan özlem
ve sevgilerinden aceleyle yürüdükleri için lüks elbiselerinin
eteklerini misk zemini üzerinde sürüyerek etrafa hos
koku yayılmasına ve zaferan otlarının dalgalanmasına
sebeb olurlar. Onlardan en önde olanı, Hz. Peygamber
(s.a.v.)’in buyurduğu gibi, parmak uçlarını, bileklerini ve
yüzüklerini sana uzatır.
Kâfur ve zaferandan yaratılmıs, binlerce sene nazla
beslenmis parmakların güzelliğini bir düsün! Ellerini
sana uzattığında nasıl bir nurla parladığını ve nasıl bir
ısık saçtığını bir tasavvur et! Parmaklarını parmakların
arasına aldığında, nazla ve niyazla beslendiğinden ipek
gibi yumusaklığıyla neredeyse parmakların arasından
kayacaktır. Ellerine dokunmaktan aldığın latîf ve hos
duygu gönlüne ulasır ulasmaz sevincinden aklın uçar
gibi olur. Sonra onun nazlı ve niyazlı bedenine elini uzatıyorsun.
O da seni bağrına basıyor. Elini boynuna doluyorsun.
Ellerin gerdanlıklarına değiyor. Birbirinizi candan
kucaklıyorsunuz. Seni bağrına bastığında, cisminin
nazlılık ve nazeninliğinden âdete garkoluyorsun. Onun
hüsn-ü cemalinden ve kucaklama lezzetinden duyduğun
hazzı bir düsün!
Sonra onun güzel ve hos kokusunu koklarsın. Gönlün
ondan baska her seyden geçer. Öyle ki ona dokunmadan
ve hos kokusunu almadan ötürü ruhuna ulaşan sevince
gark olur ve sürurla dolar. Sen bu hâldeyken
birden bire diğerleri de yanına üsüsürler, seni kucaklar
ve buseler kondururlar. Yüzün, onların buseler konduran
gonca misali ağızlarıyla dolar. Yüz güzellikleri seni
kaplar. Saçlarıyla vücudunu örterler. Hos kokuları burnunu doldurur.
Onlar böyle, seni öpüp koklarlarken ve nazlı bedenleriyle
kucaklarlarken bir düsün! Sana olan derin sevgileri ve
uzun özlemleri nedeniyle sana sarıldıklarında
büyük bir mutluluk hissederler. Seni bırakmak
istemezler ve senin hos ve nefis kokunla saadete gark
olurlar.
Allah’ın Vaadi Haktır
Sürur ve saadet gönlünde iyice yer edip, nesenin lezzeti
bütün bedenine yayılınca, Allah’ın (dünyada) sana
olan vaadini hatırlarsın. Bunun üzerine sana verdiği sözü
gerçeklestiren ve vaadini yerine getiren Allah’a yüksek
sesle hamd edersin.
Sonra, iyi islerde çaba ve gayretinle onları Allah’dan
istediğini hatırlarsın. İste sen onları öpüp koklarken
dünyada islediğin o salih amellerinin mükâfatıyla
yüzyüzesin: “Çalısanlar böylesi bir basarı için çalıssın!”
(Saffat Sûresi: 61) Sonra onlar sana, sen de onlara övgüler
yağdırırsınız. Sonra hepsi, güzel huylarıyla hayatını senlendireceklerini
yüksek sesle söyle dile getirirler: “Biz hosnut olanlarız,
hiçbir zaman kızmayız. Biz karar kılmıslarız,
hiçbir zaman göçmeyiz. Biz ebedî yasayanlarız,
hiçbir zaman ölmeyiz. Biz nimetler içinde nazla büyüyenleriz,
hiçbir zaman sıkıntı çekmeyiz. Müjdeler sana,
sen bizimsin, biz de seniniz!” Sonra onlarla birlikte yürümeye
devam edersin. Sen hurilerden, vildan ve hizmetçilerden
meydana gelen kafilenin arasında yürürken
ne güzel bir manzara arzedersin!
Nihayet bazı otağlarının yanına varırsın. Yakut ve
zümrütle süslenmis içi bos bir tek inciden meydana gelen
bir çadır görürsün. İçine bir göz atarsın. Yataklarını,
halılarını, yastıklarını, odalarının güzel yapılmasını görürsün.
Binaları, inci ve yakuttan büyük taslar üzerinde
katlar hâlinde örülmüstür. Sonra astarları ipek ve atlastan
olan dösekler serili ve bütün yüksekliğiyle tahtını bulursun.
Çarsaflarının yüzünden yoğun bir nur yükselmekte,
kenarlarındaki ipek ve dibactan yesil tüylerin
güzelliği göz kamastırmaktadır. Burası özel meclis fasıllarının
yapıldığı yerdir. Bunlara baktıkça gözlerin sasar.
Sonra tahtından, zevcelerin için kurulmus özel mahfili
seyredersin. Orada bir zevcen karyolasından yukarıdaki
tahtına bakıp durmaktadır.
Küçük Birer Cennet: Huriler
Kapıların, perdelerin, kubbe ve salonunun güzelliğini
bir düsün! Güzel yataklarıyla, tahtlarıyla, sütunlarıyla,
yüksekliğiyle, halılarıyla ve kurulu otağlarıyla hepsini bir
tasavvur et! Yatağına yaklastığında, tahtınla birlikte durursun.
Zevcen önce oraya çıkar. Sen de pesinden çıkarsın.
Oraya çıkınca karsı karsıya oturursunuz. Bu sekildeki
manzaranız ne güzeldir!
O, yüzünün hüsn-ü cemali ve cisminin nazlılığıyla
kıymetli elbiseleri ve ziynetleri içerisinde, kolunda bilezikleri,
parmağındaki yüzükleri, ayağındaki halhalları,
belindeki kemerleri, inci ve cevherle süslü atkıları, boynundaki
gerdanlıkları, bütün bunların üzerinde basındaki
inci ve yakutla süslenmis tacı, tacının altından ve
omuzları üzerinden eteklerine ve ayaklarına kadar serpilmis
saçı bulunmaktadır.
Sen onun ayna gibi olan boynunda kendi yüzünü, o
da senin boynunda kendi yüzünü görebilmektedir. Cennet
çocukları çadırının etrafında senin ve zevcenin hizmetini
beklemektedirler. Otağının kenarlarından ağaç
dalları meyveleriyle sarkmakta, sarayının etrafında ırmaklar
muntazam bir biçimde akmakta, o ırmaklardan
kollar otağının üzerine uzanarak, sarap, bal, süt ve
selsebilini sana sunmaktadır. Senin ve zevcenin güzelliği
doruğa ulasmıs bulunmaktadır. Sen de ipek ve sündüsten
elbiseler giymis, vücudunun her mafsalına altın ve
inciden bilezikler takmıssın. İnci ve yakuttan mamül tacın,
basının üzerinde durmaktadır. İnciden olan tacın
çehreni nur ile parlatmaktadır. Husûsî Cennetin ve bütün
sarayların senin vücudunun parlaklığından ve yüzünün
nurundan pırıl pırıl aydınlanmaktadır.
Cennet Irmakları
Sarayların seffaf olup içeriden dısarıyı gösterdiği için
bütün zevcelerini ve hizmetçilerini, saraylarının bütün
binalarını görebilmektesin. Ağaçlarının meyveleri üzerine
kadar sarkmakta, sarap ve süt ırmakların altından,
su ve bal ırmakların ise üzerinden akmaktadır. Sen zevcelerinle
birlikte koltuklarında oturmaktasınız. Kapılarının
kanatlarını açmıs, üzerine ise otağının perdesini
çekmissin. Hizmetçiler ve Cennet çocukları çadırının
etrafını sarmıslar. Sen onların Rabbine olan tesbih seslerini
isitmektesin. İçinden geçen her seyden anında haberdar
olur ve canının çektiği ve arzu ettiğin her türlü
nimet ve ikramı getirip sana sunmaktadırlar.
Sen ve zevcen, en mükemmel sartlarda ve eksiksiz
nimetler içerisindesiniz. Onun hüsn-ü cemal ve mükemmelliğine
baktığında hayretten hayrete düsüp gözlerine
inanamazsın. Güzelliğinden dolayı kalbin cosar.
Sevimliliğinden dolayı gönlün kendisine ısındıkça ısınır.
Sen koltuğunun üzerinde otururken, o senin nedimin
olup, birlikte Cennet içeceklerinden içersiniz, inciden
kadehler ve gümüs gibi beyaz cam sürahilerle birbirinize
Cennet sarabı, selsebil ve tesnîm ikram etmektesiniz.
Onun elindeki yakut ve inciden kadehi bir göz önüne
getir!
İnci gibi parlayan güzel disleriyle gülümseyerek sana
kadehi uzatıyor. Parmaklarının nuru, yüz ve gerdanının
nuru, Cennetin nuru ve karsıda duran senin yüzünün
nuru birbirine karısarak kadehe yansıyor. Parmakları
arasındaki kadehte, kadehin parlaklığı, sarabın parlaklığı,
yüz ve gerdanının parlaklığı, dislerinin parlaklığı toplanıyor.
Senin gibi Cennette yaratılısı mükemmel ve
henüz tüyleri çıkmamıs bir delikanlı hâline gelen, parlak
yüzlü, bembeyaz cisimli, sık elbiseli; içine yakutun kırmızılığı,
incinin beyazlığı karısmıs som altından yapılmıs
sarı ziynetli bir gencin (kendinin) saçlarını ne zannedersin!
Zevce olarak sana ihsan edilen o gül yüzlü de ne güzeldir!
Çocuk gibi masum, cana yakın, hos sözlü ve mükemmel
yaradılıslıdır. Yüzünün güzelliği ne harikadır! Göğüsleri
ne beyaz, bedeni ne zariftir! Nazla beslenip büyütülmesi
kendisine mükemmel bir letâfet ve nezâket kazandırmıstır.
Ceylan gözleriyle nazlı nazlı sana bakmakta,
tatlı ve açık sözleriyle seninle konusmakta, ask,
sevgi ve coskuyla seninle oynasmaktadır. Elinde, sadeliği
ve cisminin inceliğiyle seffaf ve essiz yakuttan veya gölgesiz
saydam inciden bir kadeh bulunmaktadır. Elinin
güzelliği ve yüzüklerinin nuruyla kadehin güzelliğine
daha bir güzellik katmıstır. Kendisinin beyazlığı, içeceğin
beyazlığı, tutanın elinin beyazlık ve güzelliğiyle kadehin
güzelliğini bir tasavvur et! İnci, yakut veya gümüsten
olan kadehin onun mükemmel parmakları arasındaki
manzarasını bir göz önüne getir. İnci gibi güzel disleriyle
gülerek kadehi sana uzatıyor. Parmaklarının nuru, yüz
ve gerdanının nuruyla birlikte kadehe yansıyor.
Nur Üstüne Nur
Sen karsısında oturuyor ve sen de gülüyorsun. Elindeki
kadehin üzerinde, senin nurun, kadehin nuru, içeceğin
nuru, onun yüzünün, gerdanının, gülüsünün nuru
ve Cennetin nuru bir araya geliyor. Kadehi bütün bu nur
ve ısıklarla bir tasuvvur et! Ellerinde pırıl pırıl parlıyor.
Ellerindeki bütün yüzük ve bilezikleriyle kadehi sana
uzatıyor. O ne tatlı uzatma ve ne göz alıcı el!
Sonra o güven, lezzet ve sevinç ülkesinde pes pese
sarap kadehlerini sunuyor. Sen de elinden alıyor, dudaklarının
üzerine koyuyor ve yudum yudum içine çekiyorsun.
Neşesi ta kalbine kadar sirayet ediyor. Lezzeti organlarına
yayılıyor. Ondan daha önce hiç tatmadığın bir haz ve lezzet alıyorsun.
Cennet çocukları etrafında hizmet için ayakta durmaktadır.
Bunu düsün! Elinden kadehi alıp içersin, arkasından ellerinle ona geri
verirsin, o da gülerek ve güzel elleriyle senden alır. Bu ne tatlı gülüstür!
Böylece kadeh ellerinizde dolasıp durur. İçeceğin nuru yanaklarına yansır.
İkiniz de yüksek sesle Mevlânız ve Efendinize hamd ve tesbih edersiniz.
Çocuklar ve hizmetçiler de size cevaben tesbih ve tehlil (lâ ilâhe illallah)
seslerini yükseltirler. O saray ve otağlarda, nağmelerle
yükselen o ses ne güzeldir! Siz böyle lezzet ve sevinç
içerisindeyken, yüz yıllar geçmis ve siz kalblerinizin nimetlerle
mesgul olmasından farkında bile olmamıssınız.
Ziyaretçi Melekler
Birden grup grup melekler ziyaretine gelirler. Rabbinden
kıymetli ve latif hediyeler getirirler. Rabbinin bu
elçileri sarayını bekleyen nöbetçiler ve hizmetine amade
usakların yanına vardıklarında onlardan, yanına varmak
ve Mevlândan sana getirdiklerini takdim etmek için izin
isterler. O zaman nöbetçi ve perdedarların Rabbinin
meleklerine söyle derler: “Allah’ın dostu, esleriyle birlikte
mesgul ve istirahattadır. Biz ona olan saygı ve tazimimizden
rahatsız etmek istemiyoruz.” İste büyük ve yüce olan Rabbin
bu gerçeğe su âyetiyle isaret buyuruyor:
“...Cennetlikler, gerçekten nimetler içerisinde sefa sürerler.”
(Yasin: 55) Müfes-sirler bu âyeti isaret ettiğimiz
sekilde açıklarlar. Bu ne büyük nimet, ne muazzam saltanat
ki, Rabbinin elçileri bile yanına varmak için izin
isterler!
Cennetinde dostlarının sanını yücelten Rabbin bu
saltanata söyle isaret buyuruyor: “Ne yana bakarsan
bak yığınla nimet ve ulu bir saltanat görürsün” (İnsan:
20) Bu âyetin tefsirinde söyle denilmistir:
Bu saltanat meleklerin kendilerinden izin istemelerine isarettir.
Kapıda Allah’ın gönderdiği elçi söyle seslenir: “Ey Allah’ın
dostu, iznin alınmadan yanına girilemez. Ey Allah’ın
dostu, sen Allah’ın rızasına ermissin, saltanat, arzu ve
hayallerinin zirvesine ulasmıssın.”
Perdedarlarının, yanına varmaları için senden izin
istemeyeceklerini söylediği zaman melekleri ve su sözlerini
bir tahayyül et: “Biz ona Allah tarafından gönderilen
elçileriz. Rabbinden birçok hediye ve armağanlarla geldik.”
O zaman perdedarların hemen davranırlar ve yanına
varmaları için senden izin isterler. Perdedarlarının o
andaki durumlarını bir düsün! Kapıyı çalmak üzere ellerini
kırmızı altın tahtalar üzerinde inci ile süslenmis yakuttan
halkaya uzatır ve sarayının kapılarını çalarlar.
Yakuttan halkalar inci ve zümrütten olan sarayının kapısına
değince, duyabildiğin en güzel sesten daha güzel bir
ses çıkarırlar. Bu sesi duyanların kulakları haz, gönülleri
neseyle dolar. Ağaçlar kapının bu sesini duyunca meyveleri
birbiri üzerine eğilir. Bundan da hos ve nefis kokulu
bir meltem yayılır. Sen yüzünün cemali ve nurunun parlaklığıyla
otağından dısarı çıkarsın. Perdedarlar sana
doğru kosarak gelirler. Hürmetlerinden ve nurunun gözlerini
kamastırmasından dolayı gözlerini kaldırıp sana
bakamazlar. Söyle derler: “Ey Allah’ın dostu, Allah’ın
sana gönderdiği elçiler kapıda bekliyorlar. Yanlarında
Rabbinden getirdikleri kıymetli hediyeler vardır.” Sen
onlara söyle cevap verirsin: “Mevlâ’nın elçilerine izin verin!”
Sen izin verir vermez, kapıcılar kendilerine sarayın
kapısını açarlar. Sen koltuklarına yaslanıyorsun. Senin
oturma salonuna girerler.
Cennet çocukları önünde el pençe divan durmuslardır.
Melekler, güzel sûretleriyle ellerindeki hediyeler
parıldayıp nurlar saçarak sana doğru gelirler. Değisik
kapılardan bulunduğun yere girerler ki, Rabbinin sana
verdiği, “her kapıdan bir selâm” sözü gerçeklessin. Her
kapıdan güzel nağmeleriyle “Esselâmü aleyküm!” diyerek
sana selâm verirler. Sonra da sunu eklerler: “Ey Allah’ın
dostu! Rabbin sana selâm söylüyor. Sana bu hediye
ve armağanları gönderdi.”
Beklenmeyen Yeni Mutluluklar
Rabbinin sana olan armağan ve lütufları karsısında
kalbinin sevincini bir düsün! Melekler yanından ayrılınca,
Allah’ın sana bir nimeti olan zevcene bakarsın. Gözlerin
sasakalmıs, sevincin kat kat artmıstır. Sen onunla
birlikte son derece sevinç ve mutluluk içinde bulunurken,
Allah’ın senin için yarattığı bir baska zevcenden en
güzel bir nağme ve en tatlı bir ifadeyle söyle bir çağrı
gelir: “Ey Allah’ın dostu, bizim senden nasibimiz yok
mudur? Bize de bakma zamanın gelmedi mi?”
Kulakların onun güzel sözleriyle dolar dolmaz, güzel
nağmesine karsı içinde doğan ask ve sevgiden dolayı
neredeyse kalbin yerinden uçar. Hemen cevap verirsin:
“Allah hayrını versin, sen kimsin?” Hemen cevap verir:
“Ben Allah’ın kendileri hakkında söyle buyurduklarındanım:
“...Onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç
kimse bilmez.” (Secde Sûresi: 17)
Tahtından hızla inip otağının ortasına gelisini bir
göz önüne getir! Sonra emrine verilen Cennet çocuklarının
ve hizmetçilerinle birlikte yürürsün. Onun da çocukları
ve hizmetçileri seni karsılıyorlar ve sana refakat edip
inci ve yakuttan bir saraydaki kırmızı yakuttan yapılmıs
bir otağa seni götürüyorlar. Sen sarayının kapısına yaklastığında
usak ve hizmetçilerin sana kapıları açıyorlar.
Sen mutluluk ve sevinç dolu olarak içeri giriyorsun. Sarayın
kapısını, perdelerin güzelliğini, usak ve hizmetçilerin
hüsün ve cemalini bir düsün!
Sonra esinin seni çağırdığı sarayının kapısından içeri
giriyorsun. Girer girmez gözlerin yesil zümrütten olan
duvarlarının güzelliğine, bahçelerinin, göz alıcılığına,
yapısının çekiciliğine, avlusunun parlaklığına takılır.
Zevcenin içinde bulunduğu otağa bakıyorsun. Senin ve
esinin yüzünün nurundan zaten nuranî olan otağ daha
da aydınlanıp parlar. O seni ipek, atlas ve erguvandan
dösekler üzerinden seyreder. Hemen tahtından iner.
Sana olan siddetli özlem onu hafiflestirmis, ask onu rahatsız
etmistir. “Merhaba!” diyerek saygı dolu ifadelerle
seni karsılar. Sonra seni kucaklamak üzere yaklasır. -
Nitekim Enes bin Malik (r.a.) Hz. Peygamber
(s.a.v.)’den, hurilerin Allah’ın dostunu karsılayıp onunla
tokalastığını söylediğini nakletmistir.- Olanca güzelliği
ve essiz yüzükleriyle ipek gibi yumusak ellerinin avucunda
bulunusunu bir tasavvur et!
Sen yüzünün güzelliği, cisminin nazlılığından, saç
tellerinin parıldamasından duyduğun hayret ve hayranlıkla
kendinden geçmis gibisin. Sonra elinden tutarak
birlikte senin kurulu tahtına geliyorsunuz. Birlikte tahta
çıkıyorsunuz. Üzerinize muhtesem gerdek perdesi geriliyor.
Esini kucaklıyorsun ve bu hâlde üzerinizden uzun
zamanlar geçiyor. Sonra hizmetçi Cennet çocukları, sürahi
ve kadehlerle huzurunuza gelip el pençe divan durarak,
saf hâlinde bekliyorlar. Sonra size sakîlik yaparak
içecek ikram ediyorlar.
“Katımızda Dahası Vardır!”
Siz bu sekilde sevinç ve nese doluyken, birden baska
bir sarayından baska biri seslenir: “Ey Allah’ın dostu!
Bizim senden nasibimiz yok mu? Bizi özleyeceğin an
gelmedi mi?” Sen hemen sorusuna soruyla karsılık verirsin:
“Allah hayrını versin, sen kimsin?” Sana söyle
cevap verir: “Ben aziz ve celil olan Allah’ın kendisi
hakkında söyle buyurduğu kisiyim: “...katımızda dahası
da vardır.” (Kaf Sûresi: 35) Bunun üzerine sen onun yanına
varırsın. Böylece saraylarındaki, ölmez çocuklar ve
itaatkâr hizmetçiler arasındaki eslerini tek tek ziyaret
ederek sonsuz bir nimet ve mükemmel bir sevinçle dolasıp
durursun. Her türlü sıkıntı senden uzaklastırılmıs.
Her çesit eksiklik senden giderilmis. Her türlü kirden
temizlenmissin. Orada ayrılık nedir bilmezsin. Çünkü
Yüce Allah kalbine yönelerek üzüntülere söyle buyurmustur:
“Buradan yok olun ve sonsuza dek geri dönmeyin!”
Sevince emrederek söyle buyurmustur: “Burada
yerles, sonsuza dek ayrılıp gitme!” Hastalıklara söyle
buyurur: “Bedeninden uzaklasın, sonsuza dek de ona
gelmeyin!” Sağlığa söyle buyurur: “Bedenine yerles, hiçbir
zaman uzaklasma!”
Öldürülen Ölüm
Senin gözlerin önünde (bir koç sekline getirdiği)
ölümü boğazlar. Sen artık ölümden emin kalmıssın ve
ondan hiçbir zaman korkmazsın. Sana Rabbinin yakınlığı
ve Cenneti ihsan edilmis. Senden razı olduktan sonra
bir daha ebediyen O’nun gazabından korkmazsın. Nimetler
içerisinde yüzersin, nikmet ve azabının geleceğinden
korkmazsın. Çünkü sen kesin olarak biliyorsun
ki, aziz ve celil olan Allah seni seviyor, senden razıdır ve
içinde yüzdüğün nimetlerden memnundur. Allah’ın saadet
yurdu ne muazzamdır! Allah‘ın yakınlık ve himayesi
ne büyüktür!
Arş seni gölgelendirmekte. Melekler, ölümle yok olmayan
sonsuz bir hayatta, gidecek diye korkmadığın
nimetler içerisinde Rabbinden sana sürekli lütuf ve ihsanlar
getirirler. Rabbinin azabından eminsin. Senden
razı olduğuna kesin inancın var. Afvının serinliğini tâ
kalbinde hissediyorsun.
Tuba Gölgesinde Sohbet
Allah’ın diğer bütün dostlarıyla birlikte zamanın
musibetlerinden ve çağların nahos hadiselerinden emin
olarak ve Tuba ağacının gölgesinde sohbetler yaparak
sonsuza dek orada ikamet edeceğini biliyorsun. Senin de
içinde bulunduğun Allah dostları Tuba ağacının gölgesinde
sohbet ederken, Allah, meleklerinden birine emrederek,
kendilerine verdiği sözü yerine getirmek istediğini,
gayet derecede ikram ve büyük bir sevince gark etmeyi
arzu ettiğini ilan etmesini söyler. Bunu da onları kendisine
yaklastırmak, “Hos geldiniz!” dileklerini doğrudan
doğruya kendilerine iletmek, mübarek cemalini onlara
göstermek, böylece en üstün bir makama çıkmalarını,
sevincin doruğuna ulasmalarını ve saadetin zirvesine
erismelerini sağlamak istediğini ferman eder.
Rabbinden Gelen Davet
O anda birden bire söyle ilan eden meleğin sesini isitirsin:
“Ey Cennet halkı! Allah’ın size verdiği bir söz var
ki, henüz yerine gelmemistir!” Cennetlikler, kendilerine
ihsan edilenleri çok büyük gördüklerini belirterek cevap
verirler. Cennete girdirildiklerini, azabından emin kılındıklarını,
dolayısıyla mazhar oldukları lütuf ve ihsandan
daha ötesi olmadığını söylerler. Sen de onlarla birlikte
söyle dersin: “Yüzümüze rahmetle bakmadı mı? Bizi
Cennete koymadı mı? Bizi Cehennemden kurtarmadı
mı?”
Bunun üzerine melek kendilerine söyle seslenir: “Allah,
sizden Kendisini ziyaret etmenizi istiyor. O’nu ziyaret
edin.” Onlar bu vaziyette iken, sevinç ve sürurlarından
kalbleri, ruhları ile birlikte bedenlerinden uçacak
gibi olurken bir de bakarlar ki, melekler yakuttan yaratılmıs,
sonra da ruh üfürülmüs, dizginleri altından cins
atlarla birlikte kendilerine doğru geliyorlar. Atların yüzleri
parlaklık ve güzellik bakımından kandiller gibidir.
Küçük ve büyük pislikten temizdirler. Kanatlıdırlar.
Eğerleri Cennetin kırmızı ipekleri ve bembeyaz tiftiğindendir.
Sırtında kırmızı ve beyaz olmak üzere iki hat vardır.
Biçim olarak da dünyadaki en essiz cins atları
andırmakla birlikte insanlar onlar gibi güzelini görmemislerdir.
Uçan Atlar
Hareket etmeye baslarken olanca kırmızılığı, parlaklığı
ve parıldayan nuruyla Cennetin yakutundan yaratılan
o cins atları ve ne kadar güzel olduklarını bir düsün!
O atları, Cennet altınından yaratılan dizginlerini ve onları
getiren meleklerin yüz güzelliğini bir göz önüne getir.
Melekler dizginlerinden tutmus, senin de içinde bulunduğun
Allah dostlarına doğru geliyorlar. Onlar kosarken
son derece güzel yürüyüslü ve rahvandırlar. Çünkü cins
atlar olup, insanların eğitmesine ihtiyaç kalmadan yaratılıstan
eğitilmis olarak var edilmislerdir. Son derece
uysal olup hiç sıkıntı vermeden istenildiği yöne
sevkedilebilirler. Meleklerin bu atlarla birlikte Cennetliklere
doğru gelisini bir düsün!
Nihayet yanlarına geldiklerinde o atları çöktürürler.
O atların durus ve oturuslarının güzelliğini bir göz önüne
getir. O anda, onlardan birine binip Rabbini ziyaret
edenler arasına katılacağını biliyorsun. Melekler o atları
çöktürüp, atlar salih insanların istirahat yeri olan Tuba
ağacı altında, zaferan bahçeleri içerisindeki misk tepecikleri
üzerine ıhınca, melekler Allah’ın dostlarına dönerek
o tatlı nağmeleriyle söyle derler:
“Ey Rahman’ın dostları! Rabbiniz olan Allah size selâm
söylüyor ve ziyaretine gitmenizi istiyor. Dolayısıyla
O’nu ziyaret ediniz ki, O size baksın, siz de O’na bakasınız.
O sizinle, siz de onunla konusasınız. O size cevap
versin, siz de O’na cevap veresiniz. Size olan fazl ve rahmetini
artırsın. Hiç süphesiz O, genis bir rahmet ve büyük
bir lütuf sahibidir.”
Senin de aralarında bulunduğun diğer Allah dostları
bu sözleri duyunca, Rablerine olan sevgi ve özlemlerinden
dolayı hemen kosarak atlarına binerler. Rablerine
yakın olmak ve hakikî sevgililerini görmek için yüzlerinin
güzelliği, nuru ve parlaklığıyla nasıl da hızla atılacaklarını
bir düsün! Sen de onların arasındasın! Sağ ayaklarını
yakut, zümrüt ve inciden yapılı özengilerine attıkları
anı bir tasavvur et! Ayaklarının güzellik ve yumusaklığını
bir göz önüne getir! O ayaklar güzellik bakımından dünyadaki
yapı ve özelliklerinden tamamen farklı bir biçimde
yeniden yaratılmıslardır. Allah o ayakları Cennetinde
her türlü afetten muhafaza etmis ve yaratılıslarını boyalı
yapmıstır. Sonsuza dek misk tepecikleri ve zaferan bahçeleri
arasında dolasırlar. Allah dostlarının yakut ve inciden
özengilere uzattıkları o ayakların saçtığı nurun
güzelliğini bir düsün! En güzel Cennet atlarının en güzel
özengilerindeki o ayakların parlaklığını bir göz önüne
getir. Hiçbir zorluk ve mesakkatle karsılasmadan ikinci
ayaklarını da özengiye atarak, halis ipek ve erguvanla
kaplı inci ve yakuttan binekleri üzerinde doğrulurlar.
Erguvanın kırmızılığı arasında incinin beyazlığı ne büyük
bir güzellik arzeder! Sen ve onlar cins atlarınızın
üzerine kurulunca, atlarını sahlandırırlar. Atların sahlanmasıyla
ayakları altından savrulan misk tozları onların
elbiseleri ve üzerlerine serpilir. Sonra bütün atlar
düzgün bir tek saf halinde dizilirler. Hiçbir eğriliği bulunmayan
dümdüz bir kafile olusur. Biri diğerinin önüne
geçmez. Bu ne muazzam kafile ve ne muhtesem süvari
topluluğu!
Dümdüz bir saf hâlinde uzanan atlarının ve yüzlerinin
sergileyeceği manzarayı bir göz önüne getir. Yüzlerini
bir nur halesi kusatmıs, basları üzerinde inci ve yakuttan
taçlar bulunmaktadır.
Milyarlarca Nuranî Sima
Bütün Cennetliklerin yüzlerinin bir araya gelisini ne
zannedersin?! Milyarlarca nuranî simanın bir anda sergilediği
manzarayı ne sanırsın! Baslarındaki inci ve yakuttan
taçları sayıp bitirmek mümkün değil. Yüzlerinde
parlak tebessümler ve çehrelerinde sevinçli gülücükler
parıldamaktadır. Cins atlarıyla, kafilesinin intizamlı yol
alısıyla, Allah dostlarının baslarındaki parlak taçlarının
tek çizgi hâlinde dizilisiyle, bu taçları giyenlerin parlaklığıyla
bu süvari kafilesini bir düsünsen, sonra da onlar
gibi olma özleminden canını versen sana çok görülmez.
Eğer düsünürsen, sana onlara özenmek yakıstığını
anlarsın. Çünkü Rabbinin o dostlarına dünyada verdiği
sözü mutlaka yerine getireceğini kesin olarak biliyorsun.
Saf iyice düzene girip, baslar üzerindeki taçlar tek çizgi
hâlinde dizilince: “Rabbimize gidelim!” diyerek hızla
kosmaya baslarlar.
Yakuttan tırnaklarıyla tek çizgi hâlinde ve aynı tempoda
biri diğerinin önüne geçmeksizin yol alırken o cins
atları bir düsün! Sırtlarındaki Allah dostlarının vücutları
nazla titresiyor. Yürürken omuzları hep aynı hizada, kosarken
atlarının ayakları ve özengileri de düz bir çizgi
hâlinde uzanıp gidiyor. Ayaklarıyla zaferan otları dalgalanıyor.
Cennet ağaçlarına yaklastıklarında, ağaçlar kendilerine
meyvelerinden atar. Onlar seyir hâlindeyken
atılan meyveler gelip ellerine düser. Ellerinde o meyveler
ne güzel! Ağaçlar yana kayar ve yollarından çekilirler.
Çünkü Mevlâları, o ağaçlara saflarını bölmemelerini,
düzgünlüklerini bozmamalarını ve Allah dostuyla arkadasının
arasına gir-memelerini ilham etmistir. Zira Cennetlikler,
dünyada Allah için birbirini sevdiklerinden
Cennette de arkadastırlar. Bu dostların kılık kıyafetlerini,
elbiselerini, renklerini ve bineklerinin rengini de bir
yapar.
Yol Veren Cennet Ağaçları
Düsün bir kere! Rabbinin lütfuyla arkadasınla
yanyana bulunuyorsun. Cennetin ağaçlarına yaklasıyorsunuz.
Ağaçlar meyvelerini silkiyorlar, kopan meyveler
sizin ve diğer Allah dostlarının ellerine düsüyor. Sonra
kökleriyle birlikte yollarından çekiliyor ve rahatça yollarına
devam ediyorlar. Gönülleri hep gerçek sevgililerinin
cemalini seyretmeye takılıdır. Sevinçle yürüyorlar. Birbirlerine
dönüp bakıyorlar, konusuyorlar, gülüsüyorlar,
sakalasıyorlar, Cennete koyması konusunda verdiği sözünü
yerine getirdiği için Rablerine hamdediyorlar. Böylece
yürümelerine devam ederken, bir de bakarlar ki
Rablerinin Arsına yaklasmıslardır. En güzel nur ve perdelerini
görüyorlar. Bundan dolayı daha bir sevk, sevgi
ve coskuyla atlarını kosturuyorlar.
Düsün bir kere! Cins atları, düzenlerini bozmadan,
pırıl pırıl parlayan yüzlerle uçuyorlar. Melekler onları
çepe çevre sarmıs, kendilerini Rablerinin huzuruna doğru
sürdükçe sürüyor. Nihayet Mevlâlarının Arsının dibine
kadar geliyorlar. O mekânın genisliğini, nurunun
güzelliğini, parlaklık ve çekiciliğini bir düsün! Misk tepeleri
üzerinde sıra sıra yastıklar dizilmis ve halılar serilmistir.
Onlardan her biri kendisine hazırlanan yeri tanır.
Tahtlar, Allah’ın seçkin ve sevgili kulları içindir. Kendileri
için hazırlanmıs minberlere, koltuklara, minderlere
ve halılara yaklasıp, minber, koltuk veya mindere doğru
o güzel ayağını özengiden indirince, hâllerini bir düsün!
Nihayet yerlerine kurulurlar. İnci ve yakutla yükseltilmis
koltuklara oturan o diz ve bedenlerin içinde bulunduğu
nimet ve konforu bir düsün! O ne muazzam
makam ve Allah dostlarının o makamlara kurulusu ne
muhtesem kurulustur!
Herkes yerlerini alıp, makamlarına rahatça oturarak
perdeler de nur ile parlayınca gözlerinin aldığı lezzeti
varın siz kıyas edin! Hepsi dikkat kesilip can kulağıyla
gerçek sevgililerinin söze baslamasını bekliyorlar. Mevlâları
ve Sultanlarının, manevi derecelerine göre kendi
yakınında onlara lütfedeceğine söz verdiği gerçek makamlarındaki
oturuslarını bir tasavvur et!
Allah’a En Yakın Olanlar
Evet, onların orada Allah’a olan yakınlıkları, manevî
mertebelerine göredir. Allah’ı en çok sevenler, O’na en
yakın oturanlardır. Çünkü, onlar dünyada en çok Allah’a
sevgi ve muhabbet beslemislerdir. Allah’ın Arsına en yakın
oturanlar, insanlara karsı O’nun hükümlerini uygulayanlar
ve hüccetler ve delillerle dinini savunanlardır.
Peygamberler ve Sıddîkler de makamlarına göre Aziz ve
Rahim olan Allah’a yakın bulunurlar. Ziyaretine gidilen
Zat ne büyük, ne yüce ve ne uludur!
Güzel izzet ve ikramları, yüzlerinin hüsn-ü cemali ve
parlaklığı ve arsın saldığı nur ve perdelerinin parlaklığıyla
onların o meclislerini bir düsün! Sağlam bir akılla, o
meclislerini, koltuk ve minberlerinin parlaklığını ve müsahede
ettikleri Rablerinin cemalini bir düsün! Senin
buna duyacağın özlem ve arzudan ruhun uçsa, çok görülmez.
Bu Allah’ı tanıyan, Rabbine ve O’nun cemalini
görmeye müstak olan her aklı basındaki insanın en büyük
arzusu olduğuna göre bütün bunları sakin kafayla
söyle bir düsün! Belki bu vesileyle nefsin, seni bundan
mahrum bırakan her seyden ve seni Rabbine manen
yaklasmaktan alıkoyan her kötülükten elini çeker.
Meclis Tamam Olunca
Meclisleri tamam olup, herkes rahatça yerlerini alınca
kendileri için sofralar serilir. Aziz ve Celil olan Allah
ziyaretçilerine yemek ve meyvelerle ikramda bulunur.
Allah’ın ziyaretçileri ve sevgili kulları için sofralar kurulur.
Rahman’ın ziyaretçilerini ağırlamak için bizzat melekler seferber
olurlar. İçinde temenni bile edemedikleri türlü türlü yemekler
ve çesit çesit meyvelerle dolu altın tepsileri önlerine koyarlar.
Rablerinin kendilerine olan ikramından dolayı büyük bir memnuniyet ve sevinçle
ellerini uzatırlar. Hiç süphesiz her ziyaret edilen kisinin,
ziyaretçisine izzet ve ikram etmesi hakkıdır.
Artık, O Kerîrn, Vahid, Cevad, Macid ve Azîm olan
Allah’ın ikramı nasıl olur? Düsün bir kere! Mevlâlarının
kendilerine olan ikramıyla mesrur olarak ve büyük bir
sevinç içerisinde yemeklerini yiyorlar. Nihayet yemeklerini
yiyince Yüce Allah meleklere: “Onlara içecek ikram
edin!” diye emreder. Artık hizmetçiler ve Cennet çocukları
değil de bizzat melekler içi sarap, bal, su ve süt dolu
inciden sürahi ve kadehlerle yanlarına gelirler. Rahman’ın
meleklerinin elindeki o sürahi ve kadehleri bir
düsün! Allah’ın dostları onlardan alıp içiyorlar. İçeceğin
güzelliği ziyaretçilerin yüzlerine yansır.
“Dostlarımı Giydirin!”
Melekler, Allah’ın emrettiği içecekleri kendilerine ikram
edince bu defa da Yüce Mevlâ söyle buyurur: “Dostlarımı
giydirin!” O anda melekleri bir göz önüne getir!
Cennette benzerleri hiç giyilmemis çok kıymetli elbiseler
getirirler. Huzurlarında dururak o elbiseleri Allah’ın rıza
ve ikramına layık bu bahtiyarlara giydirirler.
Onları bir düsün! Elbiseleri baslarına koyduklarında
ayaklarına varıncaya kadar üzerlerine oturur. Güzelliğiyle
yüzleri parlar. Sonra O Yüce ve Ulu Allah: “Onlara
güzel koku ikram edin!” diye emreder. Bunun üzerine
kendilerine türlü türlü misk ve daha önce hiç duymadıkları
diğer Cennet kokularını getirip serpmek üzere
bütün güzelliği, siddetli parlaklığı ve göz alıcı nuruyla bir
bulut kalkar.
Serpilen Hoş Kokular
Düsün bir kere! Emre muhatap olan bulut, üzerlerine
hos kokular yağdırıyor. Güzel rayihalar yağmur gibi
üzerlerine yağıp yüz ve elbiseleri nefis kokular içerisinde
kalıyor. Onlar yiyip içtikten, melekler kıymetli elbiseler
giydirdikten ve bulut, üzerlerine güzel kokular serptikten
sonra gözleri hayret ve sevinçten bakakalır, gönülleri
Allah’ın rahmet ve keremine takılır durur.
Allah’ın Cemalini Seyretmek
Onlar bu durumda iken birden perdeler kaldırılır ve
Rableri kendilerine cemaliyle görünur. Bir ona, bir de
güzelce hayal bile edemediklerine -ki bunu güzelce hayal
edebilmeleri asla mümkün değildir. Çünkü O öyle bir
Kadim’dir ki yaratıklarından hiçbiri Kendisine benzemez-
bakınca, evet O’na bakınca sevgililileri olan Allah,
kendilerine merhabalarla söyle seslenir:
“Merhaba kullarım! Hos geldiniz!” Azamet ve güzelliğiyle
Allah’ın kelâmını duyunca ne dünyada ne de Cennette
bulamadıkları bir saadet ve sürur kalblerini kaplar.
Çünkü, hiçbir seyin Kendisine benzemediği Zatın kelâmını
duyuyorlar.
Onları bir düsün! Hepsi baslarını eğmis, O’nun sözlerini
duymak için can kulağıyla dinlemektedir. Biricik
sevgilileri ve göz aydınlıkları olan Zat’ın sözlerini dinlemenin
verdiği sevincin nuru yüzlerini kaplamıstır. Allah’ın,
bizzat sana hitaben söylediği sözlerini isitme sevincin
söyle dursun, dostlarına “Merhaba!” dediği anı
tasavvur ettiğinde duyduğun sevinç ve O’na beslediğin
muhabbetten ruhun uçsa çok görülmez. Allah onları “Selâm!”
sözü ile selâmlar. Onlar da selâmını: “Selâm Sensin.
Selâmet de Sendendir. Celâl ve ikram da sadece Sana
mahsustur!” diyerek alırlar.
“Merhaba Ey Dostlarım!”
Yüce Allah sözlerine söyle devam eder: “Merhaba ey
kullarım, ziyaretçilerim, yaratıklarımın en hayırlıları,
bana verdikleri sözü yerine getirenler, öğütlerimi tutanlar,
Beni görmedikleri hâlde hakkımı gözetenler ve her
hâl ve durumda Bana karsı ürperti içinde bulunanlar!
Vücutlarınızda sizlerden razı olusumun alameti olarak
zahmet ve mesakkati gördüm. Zamanınızda hükmedenlerin
size yaptıklarını müsahede ettim. İnsanların eza ve
cefası, Benim hakkımı yerine getirmekten sizi alıkoymadı.
Dileyin benden ne dilerseniz!” O anda onları
bir görebilsen!
Bunları bizzat biricik sevgililerinden duyuyorlar. Onlara,
dünyada, verdikleri ahdi yerine getirdiklerini, hakkını
gözettiklerini ve sürekli olarak Kendisinden korktuklarını
hatırlatır. Onlar da, O’nun haklarını gözetmeleri
konusundaki iyiliklerinin bosa gitmediğini ve takdir
edildiğini, korkularının mükâfatlandırıldığını ve merhabalarla
karsılandıklarını duyunca sevinçten uçar gibi
olurlar. Nitekim dünyada da bu arzu ve ümitle O’na kulluk
etmislerdi. O’na itaatte kusur etmedikleri ve O’ndan
korkmada ihmal göstermedikleri zaman nese ve sevinçten
kalbleri âdeta uçuyordu. Siddetli korkularından ve
Allah’ın hakkını gözetip onu koruma endisesinden dolayı,
dünyada itaatle boyun eğerek, içinde bulundukları
hâlden memnun oluyorlardı. Gönüllerini dolduran bir
sevinçle, azamet ve celâline yemin ederek, O’nun kendi
üzerlerindeki hakkını tam olarak yerine getiremediklerini
belirterek cevap verirler. Bununla Allah’ı ta’zim ve
nimetlerinin çokluğunu ifade etmek isterler. Çünkü Allah,
onları Cennetiyle mükâfatlandırmıs, ziyareti ve yakınlığı
ve sözlerini dinletmekle sereflendirmistir.
Sonsuz Minnettarlık
Onlar söyle derler: “İzzet ve celâline, azamet ve yüce
makamına yemin ederiz ki, Senin yüceliğini hakkıyla
takdir edemedik. Hakkını tam olarak yerine getiremedik.
Sana secde etmemize izin ver.” Bunun üzerine Rableri
onlara buyurur ki: “Ben sizden ibadet zahmetini kaldırdım.
Vücutlarınızı rahata kavusturdum. Zaten siz dünyada
uzun uzun ibadetle onu oldukça yormustunuz.
Alınlarınızı benim için secdeye koymustunuz. Su anda
ise siz benim kerem ve rahmetime kosup gelmis bulunuyorsunuz.
Öyleyse dileyin benden dileyeceğinizi!’ Bir
baska hadiste su ifadeler de yer almaktadır:
“Rablerine bakınca, onun için hemen secdeye kapanırlar.
Bunun üzerine Allah Kendi yüce kelâmıyla söyle
seslenir: ‘Kaldırın baslarınızı! Simdi amel zamanı değildir.
Simdi sevinç ve cemalimi seyretme zamanıdır.”
Öyleyse aklınla, onların Sultanlarını gördükleri ve
gerçek sevgilileri, gönüllerinin sırdası, gözlerinin sevinci,
kalblerinin hosnutluğu ve ruhlarının huzuru olan Allah’ın
kelâmını isittikleri zaman yüzlerinin nurunu ve
onlara gelen sevinç ve coskuyu bir göz önüne getir! Baslarını
secdeden kaldırır ve hiçbir sey Kendisine benzemeyen
Zat’ı gözleriyle seyrederler. Bu sayede seref, ikram
ve değerin doruğuna, memnuniyet ve yüksekliğin
nihayetine ererler. Hayallerin bile konamadığı, zihinlerin
kusatamadığı, düsüncenin yetisemediği ve anlayısların
ihata edemediği aziz ve celil olan Allah’ın cemalini
seyretmeyi sen ne sanıyorsun?!
O, akılların idrakinden sasırıp hayretlere düstüğü
Kadîm olan Ezelîdir. Hiçbir anne rahmi ona mekan olmamıs,
hiçbir babanın sulbünden gelmemis, hiçbir cisim
sûretinde görünüp de sekil değistirmemistir. O bütün
bunlardan münezzehtir. Diller O’nun sıfatlarına misaller
getirmekten aciz kalır. O zatiyle tek olup baska varlıklara
benzemekten münezzehtir. Yaratıklara es olmaktan celâliyle yücedir.
O öyle bir yücedir ki, O’na denk olacak hiçbir
sey yoktur. O’na ortak olacak hiçbir seriki bulunmaz.
Yaratmasını irade edip de kendisine zor gelecek veya
yaratmasından aciz kalacak hiçbir sey yoktur. Zorba zalimler
O’nun azametine teslim olup boyun eğmislerdir.
Evvelkiler ve sonrakiler O’nun hükmüne musahhar olmuslardır.
Olmusuyla, olacağıyla ve olacaksa nasıl olacağıyla
her seye ilmi nüfuz etmistir, ilmiyle bütün varlıkları
kusatmıstır. Hepsinin seslerini çok iyi duyar. Zatlarını
ihata eder, iradesi hepsine geçer. Mesieti hepsine
boyun eğdirir. Her sey O’nun tarafından çekip çevrilmektedir.
Bütün mevcudatı yoktan icad eder. Hiçbir sey,
O’nun istediği vakitten önce var olamaz. Hiçbir sey
O’nun iradesine karsı gelemez. Öyleyse daha önce adı
bile anılacak bir nesne değilken, Vahid ve Kahhar olan
Allah tarafından var edilen seyler nasıl O’nun emri karsısında
diretebilir?
Saraylara Dönüş
Allah, sevgili kullarını Kendisini görmekle sevindirip,
onlara yakınlığıyla ikram edip sereflendirerek, doğrudan
doğruya Kendisiyle konusmak ve yüce sözlerini
dinlemekle nimetlendirince, hazırladığı ikram, nimet ve
lezzetlerine dönüp gitmeleri için onlara izin verir. Onlar
da dönüp inci ve yakuttan birtakım atların yanına gelirler
ki eyerlerinin üzerinde Cennetlerin bahçelerinde kanat
çırpıp uçan ve özel hazırlanmıs tahtları vardır. İzzet
ve celâl sahibi Allah’ı gören ve O’nun mübarek kelâmını
isiten yüzleri ne zannedersin? Onların güzellikleri ve
cemali nasıl da kat kat artar ve bu bakıs onların parlaklık
ve nurunu nasıl da artırır?!
Yürümeye devam ederler. Nihayet saraylarını görürler.
Hizmetçileri, usakları ve çocuk hizmetkârları onları
fark edince, herbiri sarayının kapısında onu karsılamak
için kosar. Sarayının kapısına geldiğinde, hepsi onun etrafını
sararlar ve ona saray ve otağına kadar refakat
ederler. Saray ve otağının kapısına yaklastığında perdedar
büyük bir tazim ve saygıyla kalkıp sarayının kapısını
açar. Zevceleri onu karsılamak üzere kosusurlar. Zevcesi,
yüzünün hüsn-ü cemaline bakıp da, güzellik, parlaklık ve
nurunun kat kat arttığını görünce, ona olan ask ve muhabbeti
daha da artar. Sarayları, otağları, kubbeleri ve
zevceleri, yüzünün nur ve cemaliyle parlar. Zevcelerinin
hüsün, cemal, nezaket ve hasmetleri ziyadelesir. Sonra
atlarından inerler ve saraylarının salonlarına doğru ilerlerler.
Yataklarına kurulup konforlarına geri dönerler.
Derken dostlarının hos ve tatlı meclislerini özlerler.
Hemen, cins at ve kısraklarına binip birbirlerini ziyarete
giderler. Cennet nehirlerinin kıyısında bulusurlar. Orada
misk ve kâfur tepeleri üzerinde kendileri için Cennet
minderleri ve halıları dösenmistir. Dostlar sevinçle karsı
karsıya oturur, Cennet içeceklerinden içerler. Cennet
çocukları Cennetin sarap, tatlı içimli mesrubat ve
selsebil nehirlerinden sürahi, bardak ve kadehlerle alarak
kendilerine servis yaparlar. Cennet çocukları Allah
dostlarına ikram etmek için kadehleri alıp nehirlere daldırınca,
onlar ancak Allah’ın su seslenisini duyarlar:
“Ey dostlarım! Dünyada çok kez sizi susuzluktan dudakları
çatlamıs ve boğazları kurumus olarak gördüm.
Simdi karsılıklı olarak isteğiniz kadar için ve nimetlerinizin
arasına dönün. “Geçmis günlerde islediklerinize
karsılık afiyetle yiyin, için!” (Hakka Sûresi: 24) İnsanlar,
yaptıkları iyi isleri takdir ederek anlatan Mevlâlarının
sözünü isittikleri anda ve ehl-i dünyanın içki meclislerine
karsılık, onların da kendi aralarında Cennette bu tür
meclisler düzenleyip karsılıklı Cennet içeceklerinden
içmeye çağrıldıklarında gönüllerinin sevincini mümkün
değil anlatamazlar. Mevlâlarının sözlerini isitmenin süruruyla
parlamıs iken onların yüzünü bir görsen! Gerçekten
o ne büyük meclistir! O ne muazzam topluluktur!
Öyleyse Rabbine müstak olmaya, O’nun tarafından sevilmeye bak!
Muvaffakiyet ise Allah’ın sayesindedir ve
dönüs ancak O’nadır. Cennet ise mü’minlerin girip karar
kılacağı yerdir. Cennet, müttakilerin mükâfatı ve gönlü
kırıkların sevincidir. Kuvvet ve kudret ancak Yüce ve Ulu
olan Allah’ın yardımı iledir.