Nefsin gerçek yüzünü ortaya çıkaran şey, imtihandır
Şunu bil ki, nefsin içerisinde bulunan bütün güzellikler ve çirkinler, doğruluk-yalan gibi bütün hasletler, ancak imtihan anında ortaya çıkarlar. Nefsin barındırdığı şeyin hayır mı yoksa şer mi olduğu ancak böyle durumlarda anlaşılır.
Bu sebeple yapman gereken şey, nefsi akıl terazisine vurmak, onun ortaya koyduğu iddiaları test edip sahih ve gerçek olanlarını kabul, bâtıl ve yalan olanlarını ise reddetmek olmalıdır.
Mideyi zapt etmek ve rızkı haramdan arındırmak
Şunu iyi bil ki bu söz ettiğimiz şeylere ancak çok sıhhatli bir azimet ve nefsinin arzularına karşı çok iyi bir niyetle muhalefet etmek suretiyle ulaşabilirsin.
Nefsin arzularına muhalefet etmenin başlangıcı ise mideyi Allah’ın haram kıldığı şeylere karşı zapt etmektir. Nitekim kul midesini zapt ederse uzuvlarına hâkim olur, kalbini tanır ve Allah’a muhalif istekler konusunda nefsine muhalefet etmek ve onu hesaba çekme (muhasebe) onun için -Allah’ın izni ile- kolaylaşır. Buna karşılık eğer midenin kontrolünü kaybedersen işlerin zorlaşır. Uzuvların sana karşı başkaldırır, azgınlaşır. Artık kendi halini bilemez ve nefsini hesaba çekemez olursun.
Eğer Allah’a varan yolu istiyorsan öncelikle Yüce Allah’tan yardım dile, kesinlikle helal olduğunu bildiğin yiyecekleri ye. Yediğin rızkın her türlü haramdan ve afetten beri olmasına çok dikkat et.
Uzuvların haramdan muhafaza edilmesi
Diline hâkim ol. Sadece seni ilgilendiren şeyleri konuş. Muhakkak konuşman gereken ve seni Allah’a yaklaştıracak olan emri bil maruf ve nehyi anil münker gibi şeylerden başka konuşma.
Bununla beraber kulağına, gözüne, eline, ayağına da hâkim ol. Adımını neye doğru attığına ve niye attığına iyi bak ve çok dikkat et.
Bütün bu organlarını kontrol ederken aynı zamanda kalbini de muhafaza et, çünkü her şey kalpten başlar. Eğer kalbini iyi muhafaza edersen her nefesinde ve her düşüncende Allah’ı murakabe edersin. İşte bu, en büyük cihattır.
Tevazu
Bütün bunların başı, sonu, aslı-esası ve özü ise tevazudur. Zira ancak mütevazı olursan bütün bu hasletlere ulaşabilir, bunları ve daha fazlasını yerine getirebilirsin. Allah’ın izni ile bu şekilde göğsün açıldığı zaman, nur ile doluverir, Allah sana, o zamana kadar bilmediğin şeyleri kendi hikmeti ile öğretir seni her an, her lahza, hiç kimsenin vasfedemeyeceği kadar muazzam medet ve yardım (maûnet) ile destekler, marifetini ziyadeleştirir.
Nefis ve şeytana karşı dikkatli olmak
Şeytandan, ordularından, nefsinden ve onun isteklerinden en çok bu makamda sakınmalısın; çünkü bunlar her daim senin amellerinin boşa çıkmasını ve helak olmanı dilerler. Eğer bir göz açıp kapayıncaya kadar boş bulunur, gaflete düşersen, hemen cüret kazanır ve sana saldırırlar, sonsuza kadar helak olma, ilahî rahmetten mahrum kalmana sebep olurlar. Sen nefsine merhamet edersin; ama o sana merhamet etmez, seni büsbütün helak eder. Şeytanı razı edecek, fakat Yüce Allah’ın gazabını senin üzerine çekecek olan şeylere seni sürükler.
Bu sebeple çok ama çok dikkatli ol! Gözyaşı dökmeyi, ağlamayı, Rabbinin huzurunda iki büklüm eğilim huşu ve tazarru içinde bulunmayı, O’na sığınıp O’ndan yardım dilemeyi hiç ama hiç bırakma! Her daim Allah’tan yardım dile; çünkü sen koca bir deryanın içindesin! Üstelik bu derya su deryası olsa iyi; çünkü o zaman en nihayetinde sadece boğulurdun! Heyhat ki bu derya ateş deryasıdır, cehennemdir, dipsiz ve sonsuz ateştir.
Nefsin konusunda Allah’a sığın. Hiçbir şey sana nefsinden daha zor gelmesin. Yukarda sayılan şeylerin seni Allah’tan alıkoyduğunu, seni ondan uzaklaştırdığını görecek olursan -ki bu yola girince öyle olduğunu göreceksin- seni Allah’tan uzaklaştıran şey bir ibadet dahi olsa, onun şeytandan geldiğini bil ve hemen onu suçla. Bütün gücünle nefsini Allah’a yönlendirmeye çalış, seni ondan alıkoyan her şeyden uzaklaşmaya bak! Unutma ki, düşmanın olan şeytan seni cehennem ateşinde düşürmek istemektedir.
Hikmete giden yol: Susmak
Bil ki hikmete varan yol susmaktır. Sustuğun takdirde kalbine hâkim olursun. Suskunluğun tefekkür şeklinde, nazarın ibret şeklinde, kelamın zikir şeklinde olmalıdır. Hiçbir şeyi suskunluğa tercih etme, hiçbir nedenle suskunluğunu bozma. Ancak Allah’ın senin üzerine farz kılmış olduğu şeyleri eda etmek müstesna.
On Haslet
Şimdi sayacağım hasletler, nefislerini muhasebe eden azimet sahibi Allah dostlarının tecrübe etmiş oldukları şeylerdir. Onlar bu hasletlere sahip olduklarında, bunları yerine getirdiklerinde, Allah’ın izni ile yüksek derecelere ulaşmışlardır:
Bunlar elbette ki azimetin kuvvetine, heva ile mücadeledeki kararlılığa göredir. Yani azimeti kuvvetli olan, kararlılık sahibi olan kimse, Allah’ın izni ile hevasına karşı muhalefet etme konusunda kuvvetlenir. Azimeti kuvvetli olan kimse çok geçmeden kalp faziletlerine sahip olur, Allah ona kapılar açar, yardım eder. İşte burada sayacaklarım, tecrübe edilmiş hasletlerdir. Senden önce Allah’ın nice kulları bunlarla kendilerini terbiye etmişler ve bu sayede çok şerefli makamlara ulaşmışlardır.
Bu hasletlerin ilki; ister doğru söz üzerine, ister yalan üzerine, ister kasten ister sehven Allah adına yemin etmemendir. Zira Allah’ın adını anarak yemin etmeme konusunda hassas davranırsan bu hassasiyet senin Allah adına doğru-yanlış, kasten veya sehven hiçbir şekilde yemin etmemeni, bu tür yeminleri terk etmeni sağlar. İşte bu ahlakı edinir ve bunu alışkanlık haline getirirsen, o zaman Allah sana birtakım kapılar açar ve sen bu kapılar sayesinde hem dinini, azimetini, basiretini, kardeşler arasındaki övgünü, komşular arasındaki saygınlığını artıracak hem de Allah katındaki dereceni yükseltecek şeylere sahip olursun. Seni görenler sende bir heybet-mehabet görürler ve sana uyarlar.
İkinci haslet; şaka veya gerçek, her türlü durumda yalandan uzak durmandır. İşte bu ahlakı edinir ve bunu alışkanlık haline getirirsen, o zaman Allah senin göğsünü açar, amelini saf ve berrak kılar. Sonuçta sanki yalanı hiç tanımamış gibi olursun. Birinin yalan söylediğini işittiğinde onu ayıplar ve düzeltmeye çalışırsın, böylece sevabını alırsın.
Üçüncü haslet; insanlara söz verip de o sözü yerine getirebilme kudretine sahip olduğun halde yerine getirmemek gibi bir şeyden uzak durmandır. Eğer bir söz verirsen, çok açık bir özrün bulunmadıkça o sözü yerine getirmelisin. Hatta en doğrusu, hiç söz vermemendir. Böylesi daha sağlam ve emindir. Çünkü verdiğin sözü yerine getirmemen, bir tür yalandır. Eğer bu hususta hassas davranırsan Allah sana bolluk kapılarını açar, hayâ mertebesi bahşeder, sadık insanlar arasına alır ve seni sever, katında yüce bir makam verir inşallah.
Dördüncü haslet; hiçbir mahlûka lanet okumaman ve zerre kadar bir şeyi dahi incitmemendir. Doğrusu bu, iyilik sahibi (ebrâr) ve sadık kimselerin ahlakıdır. Ahlaka sahip olmanın, Allah tarafından dünyada muhafaza edilmek gibi güzel bir akıbeti vardır. Ayrıca Allah’ın senin için ahirette hazırlayacağı büyük dereceler de vardır. Bu ahlaka sahip olursan Allah seni helak olmana sebep olacak şeylerden ve insanların şerrinden muhafaza eder, ibadet ve itaat ehli (abid) kullarına olan rahmeti ile seni rızıklandırır, hem kendi katında hem insanlar nezdinde yer edinmeni sağlar.
Beşinci haslet; Allah’ın yarattığı hiçbir şeye beddua etmemendir. Sana haksızlık etseler bile, onların bu kötülüğünden dolayı beddua etme, sırf Allah rızası için bunlara tahammül et, sözlü ya da fiili olarak onlara karşılık verme.
Unutma ki, bu hasletler insanı yüksek mertebelere ulaştırır. İnsan bu hasletlerle kendisini terbiye ettiği, bunları alışkanlık edindiği zaman hem dünyada hem ahirette çok şerefli mertebelere sahip olur, bütün mahlûkatın kalbinde sevgi kazanır, onları hayra davet ettiği zaman karşılık bulur, mü’minlerin gönlünde hürmet ve izzet uyandırır. Allah cümlemize, lütfu ve keremi ile böyle hasletler bahşetsin.
Altıncı haslet; kıble ehli Müslümanlardan hiçbirinin müşrik, kâfir veya fasık olduğunu söylememen, bu hususta şehadet etmemendir. Çünkü bu davranış hem daha merhametlicedir, hem sünnete daha uygundur. Ayrıca böyle yapmak, Allah’ın ilminde olan şeylere müdahale etmemek, dolayısıyla Allah’ın gazabını çekmemek, onun rızasına ve rahmetine nail olmak demektir. Bu haslet çok şerefli bir kapıdır ve buna sahip olan kişiye Allah bütün mahlûkata yönelik rahmet bahşeder. Bu yüzden bu haslete dikkat et ve sakın Allah’ın koyduğu çizgiyi aşıp aşırı gitme. Allah cümlemizi bu haslete sahip olanlardan, göz açıp kapayıncaya kadar dahi olsa sünnetten ayrılmayanlardan eylesin.
Yedinci haslet; Allah’ın haram kıldığı günahların hiçbirine göz dikmemen, el uzatmaman, gizli-açık her durumda onlardan bütün uzuvlarını uzak tutmandır. Şunu bilesin ki bu haslet, insana dünya hayatında en hızlı şekilde mükâfat getirecek olan kalp ve uzuv amellerinden biridir. Üstelik bunun ahirette de çok büyük ödülü vardır. Allah cümlemize böyle ameller nasip etsin, kalplerimizden şehveti söküp çıkarsın.
Sekizinci haslet; kimseye küçük ya da büyük hiçbir sıkıntı vermemendir. Senden kaynaklanabilecek hiçbir sıkıntının ve zorluğun hiçbir mahlûka isabet etmesine fırsat verme. Gücün yettiğince bunu yapmaya çalış. Çünkü bu, ibadet ve itaat ehli (abid) kulların izzetini tamamlayan, takva sahiplerinin şerefi olan hususlardandır. Bunu yaparsan, insanlara iyiliği emredip onları kötülükten sakındırma (emri bil maruf nehyi anil münker) konusunda işin kolaylaşır, bütün mahlûkat senin gözünde, hak itibariyle eşit düzeyde olur. Eğer böyle olursan Yüce Allah senin makamını yükseltir, seni zenginlik, yakîn ve kendisine güven makamına ulaştırır.
Sırf kendi arzularına, hevana uyarak hiç kimseyi yüceltme, hiç kimseyi alçaltma, hak itibariyle insanlar senin gözünde aynı seviyede olsun. Bil ki bu haslet, takva sahiplerinin izzeti, mü’minlerin şerefidir ve ihlâsa en yakın olan kapıdır. Allah cümlemize bu hasleti bahşetsin, günahlarımız nedeniyle bizi bundan mahrum eylemesin. Bunu bahşetme gücü ve kudreti yalnız Allah’a aittir.
Dokuzuncu haslet; insanlardan beklentilerini kesmendir. Onların elinde olan hiçbir şeye tamah etme. İşte en büyük izzet ve en saf zenginlik, en yüce saltanat ve en ulu kıvanç/övgü budur. Saf ve kâmil yakîn, sahih ve şâfî tevekkül budur. Bu, zühdün kapılarından biridir. Vera’ bu sayede kazanılır, yaptığın ibadetler bununla mükemmelleşir. Bu haslet, kendisini tamamen Allah’a adamış kimselerin alametlerinden biridir.
Onuncu haslet ise ibadet ve itaat ehli (abid) kulların derecesini yükselten, onları tevazu bineğine bindiren, hem Allah katında hem insanlar nezdinde onlara yüksek izzet ve konum sağlayan, Allah’ın izni ile her dilediklerine kadir hale getiren bir haslettir.
Bu haslete sahip olmadıkça, buraya kadar sayılan dokuz hasletten hiçbirine sahip olamazsın. Çünkü bu haslet bütün ibadetlerin aslı-esasıdır. Takvanın kemal noktasıdır. Allah’tan gizli-açık her durumda razı olan salih kulları, bulundukları menzile ulaştıran şey budur.
Bu haslet şudur; karşılaştığın her insanı kendinden daha faziletli bilmek. Belki de -sen öyle olmadığını düşünsen bile- karşılaştığın kişi Allah katında senden daha hayırlıdır, senden daha yüksek derecelere sahiptir.
Eğer bu kişi yaş olarak senden daha küçük ise şöyle demelisin: Ben bu kadar yıl yaşadım ve Allah’a çok isyankârlık ettim, çok günahlar işledim, oysa bu benden daha az yaşadı ve benden daha az günah işledi. Dolayısıyla benden daha hayırlıdır.
Eğer karşılaştığın kişi yaş olarak senden büyük ise o zaman da şöyle demelisin: Bu, Allah’a ibadet etmeye benden daha önce başladı.
Eğer karşılaştığın kişi âlim bir zat ise şöyle demelisin: Bu kişi benim sahip olmadığım şeylere sahip olmakla nasiplenmiştir, benim ulaşamadığım şeylere nail olmuş, benim bilmediğim şeyleri öğrenmiştir. Amellerini ilim ile birlikte yapmaktadır.
Eğer karşılaştığın kişi cahil ise şöyle demelisin: Bu kişi Allah’a isyan edip günah işlemiş olsa bile, o günahları cehaletten dolayı yapmıştır, oysa ben günahları bilerek işledim. Üstelik ömrümün sonunda benim sonum nasıl olacak, onun sonu nasıl olacak bilemem.
Eğer karşılaştığın kişi kâfir ise şöyle demelisin: Kim bilir belki de bu şahıs -Allah’ın ilminde mukarrer olduğu üzere- Müslüman olacak ve ömrünü bu şekilde tamamlayacak, ben ise (Allah muhafaza) kâfir olup ömrümü öyle tamamlayacağım! Böyle düşünerek, seni küfürden ve dalaletten muhafaza buyurduğu için Allah’a hamd etmeli, Allah’ın emrine itaat ederek kâfir kişiye buğz edip ondan uzak durmalı, bununla beraber kendi sonunun kötü olmasından da korkmalısın.
Gerçek şu ki, senin nefsinin seni meşgul edecek o kadar çok hali vardır ki, bu durumda başkasını küçük veya kötü görmen mümkün değildir. O halde, -eğer karşındaki kişini gerçekten kâfir ve sapkın olduğunu ve Allah’ın iman sayesinde seni ona üstün kılmış olduğunu, seni küfürden muhafaza etme nimetini ihsan etmiş, sana tevhid lütfunda bulunmuş olduğunu bildiğine göre- ahir ömründe bu hal üzere olarak ölüp ölmeyeceğin hususunda emin olmamalı, kâfir kişinin de iman etmeden öleceği konusunda emin olmamalısın. Bu durumda, nefsinin akıbetinden endişe duyduğuna, ömrünü nasıl tamamlayacağından emin olmadığına göre, nefsinin kesin olarak kurtuluşa ermiş olduğunu düşünmemeli, o kâfir gibi küfür üzere ölme tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğunu unutmamalısın. Eğer böyle düşünürsen kibrini yok olur, gururu bırakırsın ve nefsinin seni azaba sürükleyecek türden bir değişikliğe asla uğramayacağı konusunda emin olmazsın.
Eğer karşılaştığın kişi bidat ehlinden ise de aynı kâfir kişide davrandığın gibi davranmalısın. Her ne kadar bu kimselere buğz beslemen, onlardan uzak durman, onların bâtıl ve sapkın inançlarından seni muhafaza buyurmak suretiyle Allah’ın seni onlara üstün kıldığını bilmen gerekiyorsa da kalbinden şunu hiç çıkarmamalısın: Senin de işlemiş olduğun nice günahlar vardır. Üstelik gaybı bilen Allah’ın ilminde senin geleceğin kim bilir nasıl yazılmıştır? Bunu bilemediğine göre, kendini şu andaki durumda kâfir ve bidat ehli kimselerle mukayese edip de ahirette onlardan daha hayırlı bir durumda olacağından, sen kurtuluşa ererken onların helak olacağından emin olamazsın. Çünkü gelecekte onların ve senin hallerinizin nasıl olacağı ile ilgili ilmi Allah sana bahşetmemiş, bunu senin için “gayb” kılmıştır. Evet, bu kimselere buğz beslemeli, onlardan uzak durmalı, onların bâtıl ve sapkın inançlarından seni muhafaza buyurmak suretiyle Allah’ın seni onlara üstün kıldığını bilmelisin; ama bu arada, sanki geleceği biliyormuş gibi, kesin bir şekilde kendini kurtuluşa ermiş, onları ise helak olmuş olarak görmemelisin. Böyle yaparsan kibirden uzak durmuş, onları küçümsemekten kurtulmuş, kendini onlardan daha hayırlı zannetme yanlışına düşmemiş olursun.
İşte bu; şefkat ve korku kapısıdır, nasihatin ve tevazuun başı da sonu da budur. Eğer bu hale vasıl olursan -inşallah- Allah, rahmetiyle seni bütün şerlerden muhafaza buyurur. Böylece Allah için nasihat eden kimselerden, Rahman’ın dostlarından ve sevdiklerinden, Allah düşmanı olan şeytanın ise düşmanlarından olursun.
Bu vuslat ve rahmet kapısıdır. Bu kapıya ulaşırsan kibir ve kendini beğenme (ucb) yollarını geçmiş, din ve dünya konusunda kendini aziz bilme noktasını aşmış, yüce makamlara ulaşmış bulunursun.
İbadetin özü, esası budur. Abidlerin, zahidlerin ve kendini Allah’a kulluğa adamış olanların (nâsiklerin) varabileceği nihai şeref makamı budur. Bundan öte fazilet yoktur.
Bununla beraber bütün mahlûkat karşısında dilini tutmasını bilmelisin. Amellerin ancak böylelikler tamama erer. Kalpteki kin, haset, kötülük ve kibir ancak böylelikler çıkar. İnsan her halinde bu tür kötülüklerden ancak böylelikle kurtulur. Dilin, konuşman, yürüyüşün ve davranışların gizli açık her durumda bir/aynı olmalıdır, bütün insanlar nasihat konusunda senin gözünde aynı olmalıdır.
Allah’ın yarattığı herhangi bir varlığı kötü bir şekilde anıp yahut onu ayıplayıp ya da yanında onun kötü bir şekilde anılmasını isteyip veya buna razı olup da diğer taraftan insanlara nasihat eden kimselerden olma. Unutma ki böyle bir davranış ariflerin afeti, nâsiklerin ve zahidlerin helakidir. Ancak Allah’ın kalbini ve dilini muhafaza buyurduğu kimseler bu afetten beri olurlar.
İşte burada saydığımı on hasleti esas al, bunları muhafaza et. Böyle yaptığın takdirde müjdeler olsun sana; zira bu hasletler seni Allah’a daha yaklaştıracak, onun fazlından dana çok nasiplenmene vesile olacaktır. Allah cümlemize bu hasletlere sahip olmayı, bunlarla amel etmeyi lütfetsin. Doğrusu bu hasletlerden mahrum olan kimse, helak olmuş, hem de sonsuza dek helak olmuş demektir.
Şunu bil ki, şeytan ve yandaşları her fırsatta seni helake sürüklemek istemekte, bunun için her vesileyi değerlendirmektedirler. Ne zaman bir hayra yönelsen şeytan hemen onu boşa çıkarmaya çalışır. Seni hem dünyada hem ahirette mahrum etmek ister. Bu sebeple çok dikkatli olmalı ve ona karşı muhalefette çok ciddi ve gayretkeş davranmalısın.
Niyeti halis kılma
Allah sana merhametiyle muamele etsin, şunu bil ki takvanın esası, abid ve sadık kulların amellerinin temeli, “niyet”tir. Sadık ve abid kimseler Allah rızası için herhangi bir günahı terk ederken veya herhangi bir ibadeti yerine getirirken, bütün bu davranışlarını “niyet” üzerine bina ederler.
Niyetini ıslah etmelisin, zira dünyanı da ahiretini de ancak bu şekilde ıslah edebilirsin. Niyeti ıslah etmek seni her türlü helak yolundan kurtaracaktır. Bu yüzden, niyeti ıslah etmemek gibi bir şansın, alternatifin yoktur. Her neye ulaşacaksan ancak niyeti ıslah etmekle ulaşabilirsin. Niyeti ıslah etmek, Allah’ın sağlam ipidir.
Her şeyden önce niyetine yönel, onu ıslah etmeye çalış; zira azimet niyetle olur. Sana açılacak olan bütün kapılar, ilahî ruh adına sana ulaşacak olan her şey ve Yüce Allah’ı bilme (marifet) hususundaki her zerre ancak halis niyetle mümkündür. O halde niyetine dikkat et. Niyet seninle Allah arasında olan gizli ameldir. İnsanın söz ve davranışlarındaki ihlâs ve sadakat, ancak niyetle kalbe yerleşir. Halis niyet olmaksızın hiçbir şey yapayım deme, yeme, içme, konuşma, bakma ve diğer ne olursa olsun; Yüce Allah’ın seni görmekte olduğu tüm davranışlarını halis niyetle yap.
Allah sana merhametiyle muamele etsin, şunu bil ki eğer niyetin iyi ve sahih olursa, asla yenilgiye uğramayan ordular seninle birlikte olur, kendisini uyku tutmayan ve asla gaflete düşmeyen bekçiler başında bekler. Halis niyet, bitmez tükenmez bir hazinedir. Senin bütün sermayen, bütün kazancın ve neticede elde edeceğin her şey odur.
Allah’ı hiç aklından çıkarma, niyetini halis kıl. Ancak böylece ihlâsa ulaşabilirsin. Doğrusu insanların çoğunluğu, salih niyete sahip olmaksızın birçok ibadeti yapmak üzere çabalamaktadırlar.
Niyet ancak marifetle olur, marifet de ancak niyetle. Biri diğerinden müstağni kılmaz, biri diğerinin yerine geçmez. Bu yüzden sen niyetini ıslah etme konusunda kararlı ve gayretli ol; zira ancak böylelikle ihlâsa ulaşırsın. Bu, ilahî heybet ve azametin, Allah’a karşı duyulan korku, ürperti, hayâ ve dikkatin meskenidir.
Niyetini bütün afetlerden arındırmaya çalış ve salih niyetle amel et. Allah cümlemize niyet konusunda marifet ihsan eylesin, niyetlerimizi ıslah etmeyi, bütün kusurlardan arındırmayı nasip etsin. Doğrusu niyette bulunacak bir tek kusur, insanı helak olmaya götürür.
Kusurları Bilme
İbadetlerle ilgili kusurları da günahlarla ilgili kusurları tek tek, çeşit çeşit bilmelisin. Bu, çok önemli bir kapıdır, Allah’ın izni ile takvaya buradan ulaşılır.
Tevbe
Allah sana merhametiyle muamele etsin, şunu bil ki temizlenip arınmaya (tahâret), kalbini nurlandırmaya (celâ) ve iyi niyete ulaşmanın yegâne yolu tevbe etmek, huşu içinde olmak, haramlardan uzak durmak, bütün şehvetleri reddetmek, şüpheli şeylerden sakınmaktır. Bu saydıklarım senin bütün ihtiyaçlarını karşılar, sendeki bütün fesadı ve kötülüğü ıslah eder.
Hz. Peygamber’in sahabelerinin yolunu izlemek
Takva konusunda sana en çok yardımcı olacak şey, Hz. Peygamber’in sahabelerinin yolunu izlemektir. Bu sebeple bidat olan, sonradan ortaya çıkarılan şeylerden uzak dur, sahabelerin yolunu izlemeye istekli ol. Şunu bil ki, dinde sonradan ortaya atılan her şey bidattir, her bidat dalalettir ve dalalet ehli kimseler cehennemliktir. Allah cümlemizi cehennemden muhafaza buyursun.
Şunu bil ki, Hz. Peygamber’in sahabelerinin yolunu izlediğin takdirde en sadık ve sağlam olan tercihi yapmış, hüccetini bulmuş, muradına ermiş olursun. Bu sebeple, hiçbir konuda sahabeye muhalefet etme; zira onlar, apaçık bir nur sahibiydiler, hakke’l-yakîn üzere idiler. Onların yol ve yöntemlerini izle, sakın peşlerinden ayrılma, onlara muhalefet etme. Onların peşinden ayrılır veya onlara muhalefet edersen, sana da muhalefet edilir.
Allah’a sığınma
Her durumda Allah’a sığın, O’ndan yardım ve muvafakat dile. Edebe varan yola girmek, amelinde sağlıklı olmak ve içerisinde bulunduğun sıkıntılardan kurtulmak istiyorsan, o zaman yeme-içmende, giyim-kuşamında, namazında, orucunda ve bütün tasarruf ve hallerinde Allah’a yönelmeli, itidalli olmalısın. Âlî ve Azîm olan Allah’tan başka güç ve kudret yoktur.
Nefsine acı; çünkü o senin bineğindir. Üzerine çok varıp da onu nefret ettirme, kendisine gerekli olanı yine onun hayrı için, layıkıyla ver. Şunu bil ki çok zorlu bir yola girmiş bulunuyorsun ve bu yolda dostun az, düşmanın çoktur.
Bütün işlerinde Allah’tan yardım dile, çünkü sana her konuda yardımcı olacak olan O’dur, kalplerin anahtarı O’nun elindedir, bütün âlemlerin nefesleri ve düşünceleri O’nu kudretindedir, gizli olanı da gizlinin ötesinde olanı da bilir, dilediği ve razı olduğu kimseler için kalplerin kapılarını açan O’dur.
Bütün işlerinde Allah’tan yardım dile, Allah senin yardımcın olduktan sonra düşmanlarını umursama. Dost ve koruyucu olarak Allah yeter. Allah cümlemizin yar ve yardımcısı olsun. Kudret sahibi O’dur, her hayra götüren O’dur, her şerden kurtaran O’dur.
İhlâs ve teennî
Allah sana merhametiyle muamele etsin, şunu bil ki, Allah rızası için yapmış olduğun hiçbir amel küçük değildir. Bu yüzden, amacın amellerini kemiyet olarak çoğaltmak değil, ihlâslı bir şekilde yapmak ve onları her türlü afetten arındırmak olsun. Namaz, oruç ve zikir ibadetlerini yeterli miktarda ve devamlı olarak eda et. Allah sana bir hayır kapısı açtığı zaman da o kapıdan içeriye gir.
Allah’ın farz kıldığı şeyleri yerine getirmek ve haramlarından kaçınmak dışında hiçbir işinde aceleci olma, her işinde teni ile hareket et. Mümkünse her işini gününde yap, hiçbir işi ertesi güne erteleme. Haram olan işlere gelince, onları bir an dahi olsa terk edebiliyorsan hiç durma, terk et. Yardım Allah’tandır.
Bu yola girip ilerlemeye karar kıldığın vakit Allah’a hamd ve şükret. Kalbinde kuvvet nişaneleri görmediğin halde kendini sürekli nafilelere koşarak zorlama. Unutma ki, kalpte kuvvet nişaneleri bulunur. Bunlar dikkat ve gayret nişaneleridir. Eğer bunları kalbinde bulundurursan o zaman Allah’a hamd et, bütün şehvet ve iradeye rağmen kalbindeki bu kuvvetin devamlılığı sebebiyle Allah’a şükret. Dikkat ve şefkat kalbinde her zaman bulunsun, yerine getiremediğin ilahî emirlerden dolayı sürekli esef ve hüzün duy. Geçmiş günahlarından dolayı her zaman pişmanlık hisset ve tevbe et. İşte bu nişaneyi kalbinde bulursan, o zaman kalbini hesaba çekmeye başlarsın. Bu durum, Allah’ın hüccetinin sende bulunması demektir. Böyle bir durumda halini iyi düşün, tefekkür et.
Dikkati elden bırakmama
Sürekli uyanık ve dikkatli olmalısın. Bu duruma da ancak dilini tutarak, yeme-içmeni kısıp mideni terbiye ederek ve uzlet haline girerek ulaşabilirsin. Allah cümlemize bahşettiği nimetini devamlı kılsın. Bizlere zararlı olan şeyleri ve faydalı olanları tanımamızı nasip etsin, kalplerimizin kulaklarını açsın ki, ilahî emirleri ve yasakları akledelim ve onları Allah düşmanı şeytanın isteklerinden ve yasaklarından ayırt edelim.
Eğer bu hususta ileri mertebelere hızlıca vasıl olur ve bu ahlaka sahip olursan Allah seni hevanın karanlıklarından kurtarıp kalp temizliğine vasıl eder. Kalp temizlenip aydınlandığı zaman artık Allah’ın seni çağırdığı şeylere nazar eder ve O’nun çağrısına uyarsın, nefsinin ve şeytanın çağırdığı şeyleri de fark eder ve onlardan uzak durursun. İşte bu durum, ancak kalbin aydınlanması ile olur. Kalp aydınlanınca saf ve salih olur, saf ve salih olunca da Allah’ın izni ile bedenin diğer bütün uzuvları salih olur. Bütün hayırlara Allah’ın izni ve yardımıyla ulaşılır, bütün şerler O’nun yardımıyla terk edilir. O’na ibadet et, kurtuluşu isteyen, Allah’ın huzuruna çıkıp hesap vereceğini bilen, Allah’ın kendisine gizli-açık bütün davranışlarını soracağının farkında olan ve O’nun bu hesabından kurtuluşun tek yolunun ilahî af, mağfiret, ihsan ve lütfun yanı sıra sadakat ve istikametten geçtiğini bilen bir kimse olarak nefsini her daim hesaba çek.
Nefse karşı husumet
Böylece nefsine karşı husumet makamına ulaşır, onun seni çağırdığı heva ve heveslere muhalefet eder, Allah’ın emirlerini nefsin arzularından ayırt edersin. Bu yüzden gece gündüz nefsini öldürmeye, arzularını ve kuruntularını gömmeye çalış. İbadetleri erteleme alışkanlığını yok et. Bu kötü huyları sürekli kına, hesaba çek. Böylece umulur ki güçleri kırılır ve boyun eğerler. Allah cümlemize bu konuda yardımcı olsun, günahlarımızı bağışlasın.
İşte nefsinin bu karanlığını ve kötü ahlakını yok etmeyi, onu kalbinden söküp atmayı başardığın zaman, artık Rabbinin katında tertemiz olursun. Bu yüzden, ondan sonra nefsini hiçbir şeyle kirletme.
Temizlik ve hayat boyu ibadet
Şunu bil ki, kalbinde gizli-açık afetler mevcut iken ya da sende hala bir tek kusur, kötü huy, kötü ahlak emaresi bulunuyor iken, temizlenip arınma makamına ulaşamazsın. Fakat burada sözünü ettiğim iyi hasletlere ulaşmış olmakla ibadetlerden muaf olacağını asla ve asla düşünmeyesin! Böyle bir şeyin hiçbir zaman olamaz. İbadetler ölüm anına kadar devam ederler.
İşte bu, Allah’tan korkan ve O’nun rahmetinden ümitvar olan, O’na tevekkül eden, verdiği nimetleri itiraf edip ondan yardım dileyen kimselerin makamıdır. Eğer kalbin bu makama ulaştıysa sebat etmelisin. Çünkü bu kapı, temizlik kapılarından biridir.
Kul bu duruma varınca kalbinden emin olmaz, sırat köprüsünü geçip cehennemi geride bırakıncaya dek korkudan azade kalamaz. Her zaman hüzünlü, tasalı, kaygılı ve korku doludur. Hüzün kalbini kırıp dökmüştür. Ahiret günü gelip de orada hesabı geçip cehennemden kurtulduğuna ilişkin ilahî haberi alıncaya dek rahat yüzü göremez.
Temizliğe giden yol
Allah sana merhametiyle muamele etsin, şunu bil ki, Allah’ın hoş görmediği bütün her şeyi terk edip O’nun sevdiği şeylere yönelmedikçe, kalbinden bütün dünya sevgisini söküp atmadıkça temizlik makamına ulaşmaz, edepten nasiplenemez ve kalbini arıtıp saf hale getiremezsin. Dünya kaygıları güttüğün, dünyalık işler için hüzünlendiğin sürece ibadetlerin tadına varamazsın. Bu tür şeyler kalbinden çıktıkça, onların yerini ahiret alametleri alır. Kalbinin her bir noktası temizlendikçe oraya bir ahiret nişanesi yerleşir. Oradan çıkan her bir dünyalık kaygının yerine ilahî hidayetin, basiretin ve marifetin bir bölümü geçer.
Bu şekilde nefsinin kötülüklerini didik didik araştırıp onlardan kurtulmaya çalışmalısın. Bir kötü ahlak emaresi tespit ettiğinde onu temizleyip güzel ahlakı yerine geçirmelisin. Böylece temizlik ve Allah’a sığınma makamına ulaşırsın.
Susma ve Tefekkür
Bil ki kul için dünyada en sağlıklı yol susmak, sürekli zikir ve tefekkür etmektir. Bunlar insanın ahiretteki ecrini artıran şeylerdir. Kul nefsini kınamayı tekrarladıkça nefsini tanır, Rabbinin nimetlerini zikrettikçe de O’nun nimetlerini tanır. Allah’ın çetin azabını tefekkür etmen sende Allah korkusunu artırır. Kulun yeterince şükretmiyor olması nedeniyle nefsini kınaması, Allah’ın ona daha fazla nimetler ihsan etmesine vesile olur.
Şeytanın Tuzakları
Allah sana merhametiyle muamele etsin, şunu bil ki, şeytanı çeşitli tuzakları vardır. Bunların ilki, kul Allah’ın emirlerini yerine getirmekle meşgul iken onu şehvete çağırması, örneğin ona, “sadaka verdikten, cihat ettikten, sıla-i rahim yaptıktan ve iyilik yolunda infak ettikten sonra, çalışıp helal dünya malı kazanmanın bir sakıncası yoktur” gibi şeyler söyler. Eğer bu sözlerle şeytan seni kandırır ve bu kapıdan kalene girmeyi başarırsa derhal kendine gel ve onu kınamaya başla, Allah’tan yardım dile.
Üç farklı abid insan
Allah sana merhametiyle muamele etsin, şunu bil ki, insanlar amel/ibadet konusunda üç kısımdır:
Birinci kısım insanlar, doğruları ve sevapları bildikleri halde nefislerine uyar ve bunları yapmayı sürekli ertelerler. Neticede Allah’ın huzuruna çıkıncaya kadar bu halleri devam eder. Bu kimseler, eğer Allah kendilerini affetmezse, ahirette sırat köprüsü üzerinde uzun müddet bekletileceklerdir.
İkinci kısım insanlar, doğruları ve sevapları bilen ve bunları yapmayı kalben isteyen, Allah’tan kendilerini iyi insanların makamına yükseltmesini temenni eden, Allah kendilerini sevdiği için bu makamlara ulaşacaklarını iddia eden kimselerdir. Bu kimseler tamamen aldanmış insanlardır.
Üçüncü kısım insanlar ise doğruları ve sevapları bilen, azığını hazırlayıp Allah yoluna koyulan, nefsini her daim hesaba çeken kimselerdir. İşte Allah’ın huzuruna varıldığında kurtuluşa erecek olanlar bunlardır.
Şimdi bir düşün bakalım: Sen bu guruplardan hangisine dâhilsin?
İstikamet üzere olmaya yardımcı olacak hususlar
Allah sana merhametiyle muamele etsin, şunu bil ki, yediğin şeyi haramlardan arındırmadıkça, uzuvlarını ve kalbini afetlerden kurtarmadıkça hiçbir amelin saf olmaz. Geceyi ibadetle geçirme konusunda sana en çok yardımcı olacak şey, yeme-içmeyi azaltmaktır.
Şehvetleri terk etme ve onların kalpteki izlerini yok etme konusunda sana en çok yardımcı olacak şey, Allah’ın günahkârlar için hazırladığı ve uyarıda bulunduğu cezayı sürekli olarak tefekkür etmektir.
Susma konusunda sana en çok yardımcı olacak şey, insanların kendilerini kaptırdıkları şeylere dalmaktan uzak durmak, uzlete çekilmektir.
Tefekkür konusunda sana en çok yardımcı olacak şey, halvet (yalnızlık)tir.
Eğer halim olmak istersen Allah’ı zikret.
Fakîh olmak istersen bildiklerinle amel et.
Zahid olmak istersen Allah’ın senin için seçtiği şeyleri benimse, yarın için bir şey biriktirme. Kimsenin bilip tanımadığı, adı sanı bilinmeyen biri olmayı dile.
Âlim olmak istersen kendini Kur’an ahlakına ada. Kur’an’da dört türlü ayet bulunur:
• Sana emir veren ayetler,
• Sana yasak bildiren ayetler,
• Seni şevk ve ümide sevk eden ayetler,
• Seni korkutan ayetler.
Kur’an’dan yüz çevirirsen şifadan yüz çevirmiş olursun. Kur’an’a sarılırsan cennet bahçelerinde konaklarsın.
Allah korkusu sahipleri
Bil ki, Allah korkusu sahipleri üç türlüdür:
Birincisi, tevbesinin kabul edilmeyeceğinden korkandır. Bu kişi tevbe için amel eder, sürekli halden hale intikal eder.
İkincisi, iyiliklerinin kabul edilmeyeceğinden korkar. Bu da sürekli iyiliklere yönelir.
Üçüncüsü ise kalbinde halis niyet ve ilahî azameti yerleştirmiştir, bu durum onun kendisi için iyilik yapmasına dahi engel olmaktadır. Bir sekînet ve vakar halindedir. Sürekli huşu, tezellül ve tefekkür halinde olup hep Allah’ı zikreder. Bu kul kendisini sürekli olarak cehennemlik görür.
Bunlar, yaptıkları ibadetlerin kusurlu olmasından ve günahlardan daha beter hale gelmesinden korkmaktadırlar. Bir düşün, ibadetler konusunda bu kadar Allah korkusu taşıdıklarına göre, günahlar ve ilahî ceza konusunda ne kadar korkarlar?!
Allah sana merhametiyle muamele etsin, bak bakalım sen bunlarda hangi guruba dâhilsin?
Ahireti tercih etme (îsar), zikir ve şükür
Ahiret konusunda insanlar iki türlüdür:
Bir gruptakiler, dünyalık bir lokma nasibini aldıktan sonra tamamen ahireti tercih ederler.
Diğer gruptakiler ise fakir ve ihtiyaç sahibi de olsalar, ahireti dünyaya tercih ederler. Bu gruptaki insanlar tamamen dünyadan geçmişler, dünya ehlini terk etmişlerdir.
İnsanlar zikir konusunda iki gruptur:
Bir gruptakiler, Allah’ı dilleri ile zikrederken kalpleri gafildir. Bunlar zikrin tadını da lezzetini de alamazlar.
Diğer gruptakiler ise Allah’ı hem dil hem de kalp ile zikrederler. İşte bunların karşısında şeytanın tuzakları çok cılız kalıverir.
İnsanlar şükür konusunda iki gruptur:
Bir gruptakileri, daha fazla şükür isterler.
Diğer gruptakiler ise sürekli Allah’a şükür eder, aldığı her nefeste ve her göz kırpmasında Allah’a etmesi gereken şükürde kusur etmiş olmaktan dolayı kendilerini kınarlar. Bunları Allah korkusu o kadar sarmış ve kendilerini o kadar şükre adamışlardır ki, bu durum onları daha fazlasını istemekten alıkoymuştur.
Namaz
İnsanlar farzları eda etme hususunda üç gruptur:
Birinci gruptakiler, namaza durduklarında kalplerine hep dünyevî tasalar dolar. Bu düşünceler kalplerini sağa sola evirip çevirir. Bunlar Allah’tan ve onun ikramından uzaktırlar.
İkinci gruptakiler, namaza korku ve ürperti ile dururlar, namazlarının kabul olmayacağından endişe ederler. En ufak bir yanlış yaptıklarında namazı iade ederler. Bunlar kendilerini namaza verebildikleri ölçüde ecir alırlar.
Üçüncü grup ise namaza başlamadan önce, Allah korkusu ve şefkat ile kendilerini hesaba çekerler. Kalplerine Allah korkusu dolar. Namazda Allah’ın huzurunda durduklarını bilirler. Rivayete göre bunların üç hasleti vardır:
- Başlarından aşağıya semanın bulutlarından iyilik yağar
- Baştan aşağı her tarafları melekler tarafından kuşatılır
- Bir melek şöyle seslenir: Rabbine münacat eden şu zât bir bilse, yaptığı ibadetin kusursuz olduğunu!!
Nefis Muhasebesi
Amelleri tartma konusunda insanlar iki gruptur:
Bir gruptakiler nefsini hesaba çeker, onun ne halde olduğuna bakar ve ona karşı hüccet sağladığı, onu yanlış yolda olduğunu gördüğü zaman ise nefsinin yakasını bırakır, hatalarından gaflete düşerler. Bunlar şeytanın tuzağına düşmüş kimselerdir.
Diğer gruptakiler ise nefislerini muhasebeye çeker, kendileri ile hevaları arasında aklı hakem kılar, aklın meylettiği şeyi alır reddettiği şeyden uzaklaşırlar. Bunlar nefis muhasebesi yapmak ve hevaya muhalefet etmek sayesinde, kötülüklerini tanırlar. Bu şekilde halden hale geçere ve nihayet Allah’ın seçkin kullarından olurlar. Bunlar dünyada gam ve kedere en çok gark olan kimselerdir. Ölüm anı geldiğinde bile Allah korkusundan tir tir titrerler.
İyilikleri tartma konusunda insanlar iki gruptur:
Bir gruptakiler, nefislerini iyilik konusunda tartar, maksat ve istikameti anlar, dünyanın acısını tatmak istemezler. Dereceleri ve istikameti görmüş olmalarına rağmen hevalarından dolayı ilerleyemezler. Bunlar dünya ve ahiret arasına kalmışlardır. Allah kendilerine fazl-u ihsan etmedikçe bunların ahirette hiçbir nasipleri yoktur.
Diğer gruptaki insanlar ise nefislerini iyilik konusunda tartar, maksat ve istikameti anlar ve dünya ile olan bütün alakayı kalplerinden kesip atarak bütün benlikleri ile ahiret amellerine yönelirler.
Gece Namazı
Gece namazı konusunda insanlar üç kısımdır: Ganimet ehli, Selamet ehli, Hüsran ehli.
Ganimet ehli olanlar, insanların gaflette olduklarını görür ve kendilerini ibadete verirler. Bunlar, ibadetlerin sevaplarını alan ganimet sahipleridir.
Hüsran ehli olanlar, insanların geceleyin gaflet halinde oluşlarını fırsat bilip çeşitli günahlar işleyerek kendilerine yazık ederler. Bunlar hüsrana uğrayan kimselerdir.
Kalbi selim olanlar ise Müslümanlara hüsnü zan beslerler, uyuduklarında da uyanık olduklarında da kimseye zulmetme, kötülük yapma gibi bir düşünceleri olmaz. Bunlar ne bir kazanç elde ederler, ne de kayba uğrarlar.
İnsanların gündüz halleri de böyledir. Kimi insan gün boyu kendisini cehennemde yakacak olan ateşi toplar ve hüsrana uğrar, kimi insan bütün günün Allah’a ibadet ile geçirir ve ganimet sahibi olur, kimi insan ise her iki durumdan da uzaktır.
Kalbi afetlerden arındırmak
Allah sana merhametiyle muamele etsin, şunu bil ki, muhakkak edep sahibi olman gerekir. Bundan başka seçeneğin yoktur. İbadet ehli kimselerin yaptıkları en faziletli ibadet, haramlardan uzak durmaktır. Bu yüzden sürekli olarak kalbini hesaba çek, afetlerden arındır. Zira kalbinden veya uzuvlarından bir tek afeti söküp atman, o afetten habersiz olarak yapacağın büyük ibadetlerden daha hayırlıdır.
Allah’tan yardım dile. Âlî ve Azîm olan Allah’tan başka güç ve kudret yoktur. Her ne hal üzere olursan ol, kalbinden Allah korkusunu asla ayırma. Ne kadar çok çalışıp ibadet edersen o kadar çok Allah’tan kork, zira şeytan senin hafif bir tökezlemeni kollamakta, seni helak olmaya sevk etmek istemektedir.
Keramet iddiacılarından uzak durupKur’an’a sarılmak
Allah sana merhametiyle muamele etsin, şunu bil ki, kulun işlediği kalp amelleri ona gayb ilmi kazandırmaz, geçmişte ne olduğunu bilemediği gibi gelecekte de ne olduğunu, Allah’ın ilminde nelerin bulunduğunu bilemez. Bu tür şeyler gördüğünü iddia edemez. Sadece sahih hadis-i şeriflerde mevcut olan bilgilerle yetinir. Kim kıyamet ahvalinden veya Âlemlerin Rabbi olan Allah’a ait, sadece O’nun bileceği işlerden bazılarını bildiğini, arşı, kürsüyü veya Yüce Allah’ı gördüğünü iddia ederse yalan söylemiş ve doğru olan yoldan çıkmış demektir. Hatta böyle kimselerin kalbinde bu tür düşüncelerin giderek kök salmasından ve bunların neticede bidat ehli olup insanları bidate çağıran kimseler haline gelmelerinden endişe edilir. Yine kim miraca çıktığını, Yüce Allah’la konuştuğunu, bir gecede Mekke’ye gittiğini (tayy-ı mekân) veya buna benzer, sadece peygamberlere has şeyleri yaptığını iddia ederse, o kişi yalancı, sapkın ve insanları saptıran bir kişidir.
Bu iddiaları dile getiren kimse, sadık da olsa zındık da olsa, aldırma, ondan uzak dur ve dikkatli ol.
Nur’u, melekleri veya hurileri gördüğünü iddia eden kimse de yalancıdır.
Allah’ın nuru, ilim ve Kur’an’dır. O, hak ile bâtılı ayıran marifettir. Allah sana merhametiyle muamele etsin, bu konuda çok dikkatli ol, böyle iddialar ortaya atanlardan uzak dur. İslam’ın ilk devrinde, yani Hz. Peygamber ve sahabeler ile onları izleyen tabiin devrinde yaşanılan amele ve sabit rivayetlerle aktarılan ilme itimat et.
Bidatlerden uzak durmak
Sakın ibadetlere veya dindeki diğer konulara insanların sonradan ihdas ettiği şeyler karıştırayım deme! Çünkü bu din, sadece ilk nesilde öğrenilen ve yaşanılandan ibarettir. Allah’tan kork ve eski âlimlerin dediklerine sarıl. Bidatçilerin uydurduklarından var gücünle kaçın.
Tavsiyeler
Kadınlar konusunda çok dikkatli ol, sakın fitneye düşme, yoksa helak olursun!
Genç delikanlılardan uzak dur, onlara yakınlaşma, onları kendinde uzaklaştır! Dilini tut, sırrını herkesten gizle! Unutma ki, içinde yaşadığımız şu günler, insanlardan kaçma günleridir. Eğer var gücünle faziletler elde etmeye çalışır ve nafile ibadetler yapmaya koyulursan, yaşadığın çağın insanları ile olan ilişkilerinde yerine getirmen gereken farzları aksatmandan endişe edilir. Allah’tan yardım dile ve insanlardan uzaklaş, ömrünün geride kalanında yaptığın şeyler için nefsine hayıflan ve ağla.
Kıble ehli mü’minlere nasihatini sakın esirgeme, iyi olsun kötü olsun diğer bütün insanlara nasihat etmeyi de elden bırakma. Seni kınayacak kimselerin kınamalarından korkma. Allah elbette sana yardım edecektir.
Dost Seçimi
Önce komşunu seç, sonra ev al; önce yol arkadaşını seç, sonra yola çık.
Hasetçi kimselerle dost olmaktan sakın. Çünkü hasetçi kimseler, takdir-i ilahi konusunda Allah’a isyan ederler.
Gıybetçi, iftiracı, yalancı, laf taşıyıcı, ikiyüzlü ve münafık kimselerle dost olma. Dikkatli ol, çünkü bunlar insanı hem dünyada iki paralık ederler hem de ahiret azabına neden olurlar.
Sadece mü’min ve sadık kimseleri dost edin.
Zamane ehline karşı çok ama çok dikkatli ol; ama özellikle de nefsine karşı dikkatli ol, çünkü gerçek ve gizli düşmanın nefsindir.
Şeytana ve yandaşlarına karşı da çok dikkatli ol. Şu devirde yaptığın her işte uyanık davran.
Gevşeklik karşısında dikkat
Bir ibadete azmettiğinde sakın gevşeklik gösterme; zira düşmanın olan şeytan ve nefis, seni tam da bu noktadan avlamak ister. Azmin kırıldığı zaman ümitsizliğe düşme ve derhal Allah’tan yardım dile. Zira her abidin illa ki bir gevşeklik, zayıflık anı olmuştur. Bu gevşeklik kâh bidate yönelme konusunda olur, kâh sünneti terk etme konusunda olur. Allah cümlemizi gizli-açık tüm bidatlerden muhafaza buyursun.
Sonuç
Allah sana merhametiyle muamele etsin, işte ben, bütün bu nasihatleri, olanca gücümle dile getirmiş bulunuyorum. Doğrusu nasihatçi olmayan ve nasihatçileri sevmeyen toplumdan hayır gelmez.
İşte bu yazdıklarım sana, tüm okuyanlara ve bunlarla amel edecek olanlara nasihatlerdir. Bunları sakın kimseden saklamayasın.
Bu nasihatleri iyi kavrayacak ve uygulayacak kimseler pek nadirdir. Allah cümlemizi böyle nasihatlerden nasiplenen, bunlarla amel eden kullarından eylesin, sevdiği ve razı olduğu şeylere yöneltip muvaffak kılsın.
Hangi hal üzere olursan ol, bu kitabı her gözünün önünde bir ayna gibi bulundur, çünkü ben burada gerekli tüm nasihatleri sıraladım. Allahın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun.